PARKLAR VE KAPILAR
Yaşadığımız hayat farklı kapıların arkasında nelerin olduğunu merak etmemizle geçer. Her kapı bir istek, her kapı bir murada yolculuk ya da nefsi isteklerin tatmini içindir. Kimi süslüdür kolayca açılır, kimini de kilitlidir açmak için zorlamak gerekir.
Ardı ardına kapılar, açılanlar ve kapananlar. Kimi kolayca açılır, kimi zor. Kimini açarken kapıyı hafif bir itmekle açarsınız, kimini de zorlayarak. Her açılan kapı kapanmak zorundadır. Ya sessizce, yürek incitir korkusuyla, ya da kırarcasına sert, kalpleri kırarak, inciterek. Ama farkında değiliz, bu âlemde açtığımız her kapının bir cenazeye, bir ölüme doğru açılan kapıdan yol alış olduğunun.
Bir yolculuktur kapılar. Ya yolun başlangıcıdır ya da yolun sonudur. Hiçbir kapı baki değil, ta ki sonsuzluğa açılan ve baki olan kapı kadar. Nihayetinde hayat gibi hayatın içindeki her kapıda bir park etmek kadar beklemektir. Demem o ki, dünya, yerleşip kalmaya, hayatı zorlaştırmaya ve sürekli park etmeye müsait değil. Kısa bir süre duracaksın, aldığın nefese sahip bile olamadan geri vereceksin, kapıdan kapıya yol alıp, son kapıda yol bulacaksın.
Peki, aldığın nefese bile sahip olamayıp geri verirken, hayatı kendine zorlaştırmanın, bu âlemde kalacak ve size faydası dokunmayacak şeyler için kendinizi yırtarcasına çalışmanızın, kendinizi yormanızın gayesi ne?
İnsanoğlunun gayesidir, nefsi duygularla, sonsuz gibi yaşama, sonsuzluğa sahip olma düşüncesi. Olana değil olacağa, daha fazlasına ihtiyacı varmışçasına yaşama isteği. İş kurduysa olana şükretmeyip faize yönelip büyüme isteği. Sonucunda harama, faize yöneliş. Ona da kendince bir fetva bulur. Oysa faizin hangi şartlarda olursa olsun, kesin haram olduğu belirtilirken, kendince mazeret üretme ve mazerete inandırılarak alınan fetva.
Bir eviniz var, bir ev daha. Bir arabanız var, bir araba daha diyerek yırtınmak. Bunlar için yırtınırken kendinize zaman ayırmıyorsunuz ve sonunda zaman geçiyor, hayat tükeniyor, yaşınız gelip geçiyor ve park süreniz bitiyor, mutlu ve huzurlu geçirmeniz gereken hayatı, zorluklarla, belki de inancınızdan ödün vererek günah biriktirmekle geçiriyorsunuz. Malcolm X’in de dediği gibi “bize kalmayacak dünya için, bize kalacak günahlar biriktirme derdindeyiz.” Bütün mesele “olmak ya da olmamak” değil. Bütün mesele, şükür ve bu âlemden götüremeyeceklerine tamah etmemek, hayatı insanca yaşayabilmektir. İşte bütün mesele, şükür ve şükürsüzlük, günah ve sevap arasında ki o ince çizgide yaşayabilmek.
Park etmek; bir yerde geçici bir süre durmaktır. O halde park, sürekli işgal değildir. Sanki nasıl geçtiğini bilemediğiniz kısa bir süre nefeslenmek gibidir.
Farkında değiliz, her nefes alışımızla bu dünyadaki park edişimizdeki geçen sürenin bir farklı yolculuğa, bir farklı hayata doğru gidiş olduğunun.
Mesele, bu kısa sürede hayata mana verebilmektir. Mesele bu kısa zamanı şerefle, haysiyetle bitirebilmektir. Her kapı açılır size, park etme izni de verilir ama açılan her kapıdan girmemek, her açılan kapıyı kırarcasına kapatıp gitmemek, sevgiyle girdiğiniz gönlü yaralayarak çıkıp gitmemek gerekir.
Unutmamak gerek, doğumla bu âleme geliş kapısı açılmışsa, ölümle de ahirete bir kapı açıktır ve hazırdır. Bunun ne zamanı ne de mekânı bellidir. Sadece bilmediğiniz park süresince iki kapı arasında kısa bir yolculuk ve kısa bir park zamanında soluklanma vardır.
Park ettiğiniz yerde kalmak değildir bu yolculuğunuz, park ettiğiniz yerde ne kadar kalıp kalmayacağınızı bilememenizdir. Mesele, size kalmayacaklar için park sürenizi zorlaştırmamanızdır.
Açılan kapıların değerini bilmek gerek. Park halinde geçen zamanın değerini bilmek gerek. Her kapıda kendini zorlayarak, geleceğe yatırım yapmak yerine, şerefinle, adaletle davranarak insanca yaşamak ve şükretmek gerekir. Bir gün bu kapılar kapanıp sonsuzluk kapısı açılacak, sürekli park edeceğim sandığın yerden alıp götürüleceksin. İşte o zaman her şeyin boş olduğunu anlayacaksın ama iş işten geçmiş olacak.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.