SEÇİM, RAMAZAN VE SAYGI
İlginç, ilginç olduğu kadar sonuçlarının çokta kestirilemediği bir seçim sürecini Ramazan Ayı ile birlikte geçireceğiz. Bu seçimin sonucu, ülkemiz ve tüm İslam dünyası için hayırlara vesile olur.
Seçimlerin sosya-ekonomik açıdan bir çok götürüsü olmakla birlikte yeni umutlara kapı açtığı gerçeği de göz ardı edilmemelidir.
Burada esas olan bu sürecin olgunluk içerisinde tamamlanması; saygı kültürüne zarar verecek her türlü davranıştan kaçınılmasıdır. Özellikle de adaletten taviz verilmemelidir.
Bir toplumu oluşturan bireylerde "Adalet Duygusu"nun ortadan kalkması toplumda mutsuz, umutsuz ve huzursuz bireylerin çoğalmasına yol açabilir. Adalet duygusunun zaafa uğraması "Saygı Kültürü"nü ortadan kaldırır.
Maalesef, "Saygı Kültürümüzde" her geçen gün zafiyetler yaşanmaktadır. Bu durumun en somut göstergelerinden birisi "ORUÇ"a olan saygıdır.
Müslümanlar için tüm ibadetler önemli olmakla birlikte “ORUÇ” ibadetinin diğer ibadetlere göre farklı bir hususiyeti vardır.
Son yıllarda oruç tutmayanların çoğaldığını; en dikkat çekici olanı aleni yeme içmenin normal hale geldiğini hatta oruç tutmasan Ramazan Ayı olup olmadığını fark edemeyecek kadar artığını görebilmekteyiz.
Müslüman bir ülkede gelinen bu vahim durum oldukça düşündürücüdür. İnsanımız açısından bu gidişat hiçte hayra alamet değildir.
Bu durum, özgür bir ülke de her isteyen istediğini yapabilir, gerekçesiyle açıklanabilecek bir durum da değildir.
Elbette ki, kimse kimsenin inancına, ibadetine karışamaz ve zorla ne inandırabilir ne de ibadet ettirebilir. Buna bir itirazımız olamaz.
İnsanın inancı da ibadeti de Yaradan ile kendi arasındadır. Ancak, Ramazan Ayı’na ve oruç tutanlara saygı farklı bir şey olup burada ince bir çizgi vardır. Bu ince çizgi; iman ile imansızlık arasında bir çizgidir. Hani hepimizin bildiği bir hikaye anlatılır:
Bir Müslüman, ölen Mecusi komşusunu rüyasında cennette görür ve Mecusi’ye; “Sen dünyada iken ateşe tapan Mecusi’ydin, seni cennette görüyorum, bu nasıl oldu” diye sorar.
Mecusi; “oğlumu oruç tutanların yanında yiyip içerken gördüm ve Müslümanların kutsal ayına saygı göstermediği için kızdım. Allah(cc) son nefesimi vermeden önce Ramazan Ayı’na saygı gösterdiğimden iman nasip etti ve beni cennetine koydu,” der.
Elbette ki bu bir kıssadır. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerde geçen kıssaların dışındaki kıssalara göre bir hükümde bulunamayız.
Yukarıdaki kıssaya göre de insanları iman ve imansızlıkla değerlendirmem çok yanlış olur ve öyle değerlendirmiyorum.
Ancak, bir Müslümanın mazeretsiz oruç tutmamasının mantıklı bir açıklaması yok iken hele hele aleni yeme ve içmesi Allah (cc) korusun imana zarar verebilir.
Bektaşi’nin birine, “neden oruç tutanların yanında yiyip içiyor, saygı göstermiyorsun” demişler; Bektaşi de “oruç tutanlar kârda ben zarardayım, onlar bana saygı göstersinler, demiş.
Şaka bir yana; toplum olarak bugün dünden daha fazla hoşgörüye, saygıya ihtiyacımız var. Biz birbirimizi anlamazsak bizi başka kim anlayabilir. Hiç iyiye gitmiyoruz; bu halin sonucu hepimize zarar verebilir. Toplumsal barışın, hoşgörünün, saygının hayatımızda tesisi için herkes üzerine düşenden fazlasını yerine getirmelidir.
Bunu sadece oruç için söylemiyor; hayatın tüm alanında birbirimize saygılı olmalı, birbirimizin haklarını korumalıyız.
Özellikle siyasiler toplumsal barışa, saygı kültürüne zarar verebilecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. Her şey gelip geçiyor. Unutulmamalı, dünün dostları bugün düşman, dünün düşmanları bugün dost olabiliyorlar.
Hep SAYGIcakla kalın.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.