TERÖRLE Mİ BÖLGE İLE Mİ MÜCADELE?
Çok kültürlü toplumların barış içinde yaşamasını istemeyenler, bu toplumların küresel düzende kukla olmasını isterler.
Asıl amaç; çok uluslu toplum algısı yaratılarak üniter devletin temelini sarsmaktır.
Türkiye’de özellikle 35 senedir kullanılan araç her zaman terör olmuştur.
Peki Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak terörle mi mücadele ettik yoksa bölge ile mi?
*****
Batı ile doğuyu ayıran tek şey kültür mü olmuştur? Yoksa batının bize dayattığı algılar yüzünden mi batı ile doğu ayrılmıştır?
Terörle mücadele bir güvenlik sorunu; terörizmle mücadele ise politik ve ideolojik bir sorundur. Biz iki mücadeleyi de bir götürmeye çalıştığımız için bu illetten kurtulamıyoruz.
Kırsalda terörle yapılacak mücadele bellidir fakat şehirde düşmanın nereden nasıl çıkacağını bilemediğimiz için uygulanılacak politikaların daha derin olması gerekir.
Bu yüzden kırsalda mücadele daha kolaydır çünkü amaç bul ve yok et komutundan ibarettir. Devletin güvenlik bürokrasinde kullanılan teknik mühimmatlar eşliğinde bu mücadele başarılı bir şekilde gerçekleştirilir.
*****
Öncelikle size şunu sormak istiyorum: Şehirde terörle mi terörizmle mi mücadele ediyoruz?
Kanımca ne terörle ne terörizmle tam manası ile mücadele edemiyoruz. En basitinden terör örgütlerinin şehirlerde düzenlediği kapalı toplantılara, gizli soruşturmacı görevlendirmekten başka bir politika uygulayamıyoruz. Ki bu gizli soruşturmacının sorumluluğu güvenlik teşkilatlarında hangi kurumlara ait? Emniyet mi jandarma mı MİT mi? Kurumlar arası bilgi alışverişi sağlanarak koordineli bir şekilde çalışılıyor mu? Hadi kurumları da geçtim, gizli soruşturmacının sorumluluğu nasıl karakterlere ait? Devletini düşünen mi yoksa devletten de başka her şeyi düşünenlere mi?
Bu soruları sormamı anlamsız bulanlar olacaktır tabi. Verecekleri cevap da “15 Temmuz’dan sonra köstebekler temizlendi, kimse kimseyi satmıyor, herkes işinde gücünde.” olacaktır. Peki biz bu cevapla tatmin olacak mıyız? Hayır.
*****
Terörizm; haksızlığa uğrayanların haklı olduklarını, insan haklarının işgalini, tutsak özgürlükleri, açlık grevlerini, onurlu susma hakkını, adaletsizliği, ırk kökenine dayanan toplumsal ayrıştırmayı, güvenlik güçlerinin orantısız güç politikasını, gözaltında taciz, işkence ve daha nice propaganda aletini çok sever.
Terör örgütleri için; şehirde savunma aracı olarak keleş kullanılmaz, propaganda ve algısal eylemler eşliğinde kitle hareketleri keleş olarak kullanılır.
Peki devletin şehirde G-3’ü nedir?
Adli soruşturmalar, tutuklamalar, gözaltları yeterli mi? Cezaevinde yapılan eylemlere, açıklanan demeçlere, açlık grevlerine bakıldığında pek yeterli olduğunu göremiyoruz ne yazık ki.
*****
Öyle bir politika izlemeliyiz ki; geçmişte gladionun terörle değil de bölge ile yaptığı mücadelenin o kirli geçmişini silmeliyiz.
Meskun mahal döneminden hemen sonra uygulanan kayyum politikası ilk başlarda bölgede o kadar çok tutuldu, sevildi ki. Ya sonra ne oldu? Belediye hizmetlerinin devamı gelmedi, ödenekler azalmaya başladı, yine cepler dolduruldu.
Hendek döneminde HDP’nin gerçek yüzünü gören bölge, kayyum politikası ile kazandırılabilirken yeniden kaybedildi. Çünkü hükümetle devlet karıştırıldı. Rahmetli Recep Yazıcıoğlu gibi valiler, kaymakamlar kayyum politikasını yürütüyor olsaydı 31 Mart yerel seçimlerindeki sonuç bakın nasıl olurdu. Düşünün Kars’ı Iğdır’ı kaybettik neden acaba?
Bölgede yaşayan insanların nankörlüğünden vs. bahsedebilirsiniz. Ben sadece devlet aklı ile bakmanızı istiyorum. Bir dahaki yazımda bu konu üzerinden devam edeceğim, kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.