15 Temmuz Kıyâmı
15 Temmuz 2016’da neler oldu ve neler yaşandı?
15 Temmuz Kıyâmı’nı Salı günü Kanal 42’de gazeteci-yazar Mehmet Ali Kayacı’nın hazırlayıp sunduğu İstikâmet programında değerlendirdim.
İki saat süren programda Srebrenitsa katliamından tutun 28 Şubat ve 12 Eylül darbelerine varıncaya kadar pek çok konuya değindik. Aliya İzzetbegoviç’in Türklere yazdığı altı sayfalık mektubundan da söz ederek programın sonlarına doğru Konya’nın mesele ve problemlerini de ele aldık.
***
Herşeyden önce 15 Temmuz akşamı Türkiye’yi işgal etmek isteyen vatan, bayrak, millet, devlet düşmanları ile onların içimize sızan paralel yerli uşaklarına karşı destansı şekilde büyük bir mücadele vererek şehadet şerbetini içen 249 vatan evlâdına Allah Azze ve Celle’den rahmet dilerim. Yaralılarımıza şifa ve gazilerimize de şükranlarımızı sunarız. Geride kalan şehit ailelerine de sabırlar niyaz ederim.
Türkiye’nin darbeler tarihi incelenecek olursa, bu, Osmanlı Dönemine Sultan Abdülaziz’e kadar götürülebilir. İngilizler eliyle Osmanlı’nın iç içlerine o dönemde paralel yapılar eliyle karışılmaya başlanmıştı. Bunu daha sonra II. Abdülhamid’in tahtan indirilmesi, 1960’ta Menderes’in idamı takip ederek 12 Mart Muhtırası, darbe teşebbüsleri ve netekim 12 Eylül 1980 askerî darbesi takip etti. Beşli sivil çete eliyle gerçekleştirilen 28 Şubat Postmodern darbesi ise; nasıl ki 12 Eylül Milliyetçilere karşı yapılmış ve onların iktidara gelmeleri önlendiyse, 28 Şubat’ta ise mütedeyyin kesimin önü kesilmiş ve Müslümanlara psikolojik anlamda büyük bir darbe indirilmişti. 28 Şubat’ın şiddeti diğer darbelerden daha fazla olduğu için sarsılma daha kuvvetli bir şekilde gerçekleşti. Bu darbenin ekonomik olarak hedefi ise T.C. Hazinesi’ni boşaltmaktı. Milletin kazançları ise bankalar yoluyla hortumlanmıştı.
Daha sonra ise mevcut seçilmiş hükümete karşı 27 Nisan E-Muhtırası takip etti ve sivil hükümet ile diğer sivil güçler, bu muhtıra karşısında seslerini yükselterek dik durmasını bildiler. 15 Temmuz Türkiye’yi işgal teşebbüsü ise apayrı bir darbe olarak tarihe geçmiştir. Daha önceki darbelere ise hiç benzememektedir.
Yalnız ne enteresandır ki, 1876’da Sultan Abdülaziz’in hal’inden önce Osmanlı donanması bu dönemde dünyanın üçüncü büyük donanması durumuna getirilmişti. Büyük Britanya Kraliçesi, bundan son derece ürkecek ve donanmanın zayıflatılması için Abdülaziz’in taktan indirilmesi kararını daha önceden alacaktı. Tıpkı 15 Temmuz’a giden yolda Balyoz ve Ergenekon davalarıyla birlikte T.C. Devleti’nin TSK Deniz Kuvvetleri’ne yönelik başlatılan operasyonlarda olduğu gibi ülkemizin donanma gücünde görevli komutanlar ile askerî kadrolar hedef olarak seçilecekti.
***
Peki, 15 Temmuz akşamı neler oldu?
Nelerin yaşandığını ve perde arkasında bizim bilmediğimiz daha başka hangi hadiselerin vûku bulduğunu tarih elbette bir gün yazacaktır.
12 Eylül darbesini yapan beşli askerî çeteyi, 1982 Anayasa’sına konulan maddelerden dolayı seçimle gelen hükümetler ve iktidarlar Yüce Mahkemeler önüne çıkartarak ne yazık ki hesap soramadılar. 28 Şubat darbesini yapanlardan da hesap sorulamadı.
15 Temmuz’da, küresel emperyalist güçler başta Amerika olmak üzere onların FETÖ olarak ifade edilen yerli işbirlikçileri ve paralel yapılara karşı önceden haber alma teknikleri devreye sokularak büyük bir mücadele verilmişti. Bu mücadeleyi Ömer Halis Demir gibi kahramanların yanı sıra adı sanı duyulmamış; devletin bizatihi kendisine yönelik bir tehlike sezildiğinde harekete geçmek üzere hazır kıt’a bekleyen sivil güçler Seferberlik Emrini alır almaz sahaya inmişlerdi. Diğer vatandaşların neler yapması ve nasıl pozisyon alması gerektiği hususlarında yardımcı olanlar da onlardı.
Allah’ın yardımı ve inayetiyle 15 Temmuz akşamında kıyâma kalkan sivil güçler dünyaya büyük bir destan yazdılar. Bu destanı tank ve topların önüne yatarak, vücutlarını kurşunlara siper ederek yazdılar.
Bu destanda kadınlarımızın rolünü de unutmamak lâzım.
Tehlike henüz geçmiş değildir.
Her siyasi parti önce temizliğe kendi bahçesinden başlamalıdır.
Sürülen tarlalardaki ayrık otlarını tek tek temizlemek de buna dahildir.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Nasıl ki Mustafa Kemal, ülkenin istikbâlini gençlere emanet etmişse; bir daha 15 Temmuz ve benzeri darbe ile darbe teşebbüsleri ve ülkemizin emperyalist güçler tarafından her alanda işgal edilmemesi ve işgale uğramaması için Kur’an hakkı için, Ay Yıldızlı Bayrak aşkı için, Vatan için, Hürriyet ve Bağımsızlık için Pusatla birlikte bu mukaddes emanetler; Müslüman Türk Gençliğine güvenle bırakılmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.