“ALLAH NE DER” KORKUSU…
İnsanlar ne der korkusunu yüreğinde yaşayanların inançlarında çatlaklar meydana gelir. Çünkü bu korku, kişilerin yüreğinde öyle yer eder ki, bir zaman sonra asıl korkulması gereken Allah korkusunun zayıfladığı ortaya çıkar. “İnsanlar ne der” korkusunu beyninde kâbus gibi yaşayan insanlar, yaptığı ve yapacağı şeyin, kim tarafından yargılanacağı önceliğini, kimin ne diyeceğini düşünmesi gerekir.
İnsanlar ne der diye saplantı halinde misiniz? Yoksa “Allah ne der” diye korku içinde misiniz? Allah “akledin” der, nefs “insanlar ne der” der. Oysa insanlar, kulların ne diyeceğini düşüneceğine “yapacağım bu işten dolayı Allah ne der” diye düşünse, tüm problemler ortadan kalkacak. İşin doğrusu, kaçımız bir işe başlarken “insanlar ne der yerine Allah ne der” diyebiliyoruz ki?
Hep bir korku vardır insan hayatında. Genellikle de bu korkuların başında mahalle baskısı gelir. Ama bu mahalle baskısı denen şeyde de bir tezat vardır ki, bir kadın başını kapatırsa mahalle baskısı olur, kapatmasa hür irade olur. Bir insan inancından ve zararlarından dolayı içki içmezse yobaz olarak yaftalanır, bazıları da işinden olma korkusu yaşar, o korkuyla içer ve içince de medeni olur. Medeniyet ve medeniyetsizlik korkusu onu toplumun istediği yöne kanalize eder. Yani her iki durumda da “derler” düşüncesiyle hayatına korku hâkim olup onu yönlendirir.
Adam çok sosyaldir. Bu sosyalliğinin yok olacağı düşüncesiyle namaza veya cumaya bile gitmez. Sosyallikten uzaklaşacak, insanlar kendini yargılayacak ve başarılı olsa bile ötekileştirileceği korkusu vardır. Toplum kurallarına aykırı bir davranış veya bir şey yapacaksak, kimsenin görmeyeceği veya tanımayacağı bir yeri seçeriz. Toplumun yargılaması konusunda bir hata yaparız, günlerce toplum içine çıkamayız. Bir korku vardır, kınanma korkusu, ayıplanma, ötekileştirme ve güncel tabirle mahalle baskısı korkusu. İnancı gereği bir kadın, başını kapatmak ister ama kapatamaz. Neden? “Başımı örtersem ne derler” diye düşünür ve statüsünü kaybedeceği korkusundan dolayı başını kapatamaz.
Herkesin bir yaşayış şekli vardır. Kimin hangi amaçla yaşadığı belli değil. Kul için mi, kendisi için mi, Allah için mi? Ama öyle ya da böyle, herkesin hayatı bir şeyler veya birileri için geçip gidiyor.
Ne acı değil mi? İnsan, patronundan, amirinden ve toplum ne der diye kınamaktan korkar, ama Allah’tan korkmaz. Yani her şeyden korkumuz var ama Allah’tan korkmuyoruz yok gibi geliyor bana.
Hayat geçip gidiyor da hiç birimiz kendimize sorma ihtiyacı hissetmiyoruz. Sahi biz ne için yaşıyoruz? Kime hizmet ediyor, neyi, ne için yapıyor ve nelerden ne için sakınıyoruz? Hiç birimiz yaşantımız ve davranışlarımızın ölçüsünü düşünmüyor, hayatımızı ona göre şekillendirmeye çalışmıyoruz. Aslında inanan insanlar biliyor ne için yaratıldıklarını ve yaşatıldıklarını da sanki onlarda vurdumduymazca yaşıyorlar. Cenabı Hakk kullarına;
“Ben, insanları ve cinleri (görünür veya görünmez tüm iradeli varlıkları) ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” diye buyurmuştu. Hepimiz bunun farkında ve bilincindeyiz ama Allah’a kulluktan uzak, kula kul olarak hayatımızı devam ettiriyoruz.
Biz hâlâ “Allah ne der” den öte, “kullar ne der” düşüncesiyle nefsimizin oyuncağı olarak korkusuzca yaşamaya devam ediyor gibiyiz.
İşte bu önemsemeler ve önemsememelerden dolayı inancımızı zedelediğimizin, "derler" korkusuyla yönümüzü Hakk’a değil de onlara çevirerek, şirke düştüğümüzün de farkında değiliz...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.