Altın Eller
Kim demiş Konya’da sanat yok diye!
Kardeşliğin kentinde her yerde buram buram sanat var hemde.
Daha birkaç gün önce Mevlana Kültür Merkezi’nde açılışı yapılan Destegül Güzel Sanatlar Merkezi Klasik Ebru Sergisi’ne şahitlik ettim. Birbirinden üstün usta ellerin adeta aralarında yarışı vardı. Türk tezhip, ebru ve minyatür sanatının en eski örnekleri, Türklerin tarih sahnesine çıktıkları ilk devirlerden itibaren görülmüş; Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı Devleti’nin kuruluş devrinde motifler ve renkler açısından olağan gelişmesini yaşamıştır. Bundan 495 yıl önce Yavuz Sultan Selim tarafından Tebriz’den İstanbul'a getirtilen sanatçılarla bu sanatta önemli yenilikler ve ilerlemeler gözlenmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin en parlak yıllarını geçirdiği Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Tezhip sanatı zirvededir. Fuzuli, Baki, Pir Sultan Abdal gibi bıraktığı eserlerle hale günümüzde isimlerini zikrettiğimiz, saygın bir yere sahip olan yazarların varlığının yanısıra; ressam, tarihçi ve minyatürle ilgilenen Matrakçı Nasuh’ta dönemin en önemli sanatçılarındandır. Minyatürcülüğün yanı sıra divanı yazıda usta bir hattat olan Nasuh Efendi’nin Konya minyatürü de tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. İlerleyen süreçte Lale Devri’nde, Batı sanatı etkisi Türk tezhip sanatında etkisini göstermeye başlamıştır. Klasik form tamamen terkedilmiş, iri çiçekler, buketler, vazo, saksı veya sepet içinde buketler, kurdela ile bağlanmış çiçekler bolca kullanılmış, 19. yüzyılın sonuna kadar aynı üslub devam etmiştir. 1914 yılında, yazı ve etrafında toplanan sanatları öğretmek üzere Medrese-t-ül Hattatin açılmış, harf inkilabıyla adı Hattat Mektebi olarak değiştirilmiş ve son olarak Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal’in verdiği talimatla doğrudan Güzel Sanatlar Akademisi’ne bağlanmıştır. Günümüzde ise; hat, tazhip, ebru halen üniversitelerin Güzel Sanatlar Fakültelerinin Geleneksel Türk Sanatları Bölümlerinde akademik olarak öğretilmekte ve bu kurumlarda tezhip konusunda yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim de verilmektedir. Bazı dernek, atölye ve sanat merkezlerinde de öğretilmeye devam ediyor. 211 yıl boyunca Anadolu Selçuklu Devleti’ne başkentlik yapmış Konya’mız da dönemin günden güne gelişen, çok sayıda mimari eserle süslenen ve kısa zamanda Anadolu’nun en gelişmiş şehirlerinden biri olmuştur. Bulundurduğu tarihi eserleri bakımından Anadolu’nun sayılı şehirleri arasında yer alan şehrimiz, Selçuklulara iki asırdan fazla başkentlik yapması sebebiyle Türk mimarisinin gözde eserleri sayılan abidelerle süslenmiştir. Bu yönden Anadolu Selçuklu Devri'nde Konya’mız; Bursa, Edirne ve İstanbul'dan önce "En muhteşem Türk şehri" mertebesine yükselmiştir. 1465 yılında ise Fatih Sultan Mehmet tarafından Karamanoğulları Beyliği ortadan kaldırılarak Osmanlı İmparatorluğu sınırları içine alınmıştır. Konya'da, Türk-İslam döneminden önce yapılan eserlerin çoğunun günümüze ulaşamadığı söylense de yine de koruyabildiği çeşitli tarihi eserleriyle bezenmiş halen istisna şehirlerden biridir. Cumhuriyet Dönemi’nde de hızla büyüyen ve gelişen kentimiz; kültürü, tarihi ve eserleri ile bugün açık hava müzesi görünümünde bir şehirdir demek kesinlikle doğru olacaktır. Biz tarihimizi nasıl atalarımızın bize bıraktığı eserlerle tanıyıp biliyorsak bizden sonraki nesil de bizi öyle tanıyacak. Öncelikle bu mirasa sahip çıkan, koruyan bireyler olmakla birlikte bu geleneği devam ettirebilmekte en az bu kadar önemlidir. Yetenekli sanatçılar ve onların yetiştirdiği öğrencilerle gelecekte, geçmişimize ayna olan elleri öpülesi bu altın ustaları gönülden tebrik ediyor, başarılarının ve üretkenliklerinin devamını gönülden temenni ediyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.