ATALET
Şu âlemde o kadar boşvermiş insanlar var ki, yaşamak kendilerine yük gibi geliyor. Sabahın olması bile kendilerine yük oluyor, karanlığın aydınlığa dönüşmesi ruhlarını aydınlatmıyor, ruhları hala gecenin karanlığını yaşıyor. Oysaki dünde yaşadıkları ne varsa dünde kalmıştı. Yani yeni gün, yeni umutlarla geliyordu. Geliyordu ama hayata boşvermişlikleri, bunu fark etmelerini engelliyordu.
Bu boşvermiş insanlardan başka o kadar isteklerle dolu insanlar da var ki, onlar da, neyi istediklerini bilmiyorlar. Ya imkânsızların peşindeler ya da bir başkasının hayatında gözleri var. Dedik ya imkânsızlıkların peşindeler diye. Tatminsizlikleri, hayattan ve hiçbir şeyden memnun kalmamalarına ve hayatı yanlış yorumlamalarına neden oluyor.
Bu iki insan gurubu düşünme yetilerini kaybetmelerinden dolayı, hayata ve olaylara bakış açılarının olumsuz olması ve olumsuz davranış sergilemelerinin asıl nedeni, zihinsel atalete bürünmelerinden kaynaklanmaktadır.
Bu iki tip insana da sorsanız, özgürlüklerinin olmadığını, hayatın kendilerine istediklerini vermediğinden, kendilerine dayatıldığını zannettikleri çalışma şartlarının sıkıcılığından bahsederler. Her ikisi de bu yüzden işe gitmek, kendilerince o sıkıcı ortamda bulunmak istemezler. Aslında ortaya çıkan tatminsizlik, hayata küskünlük ve atalet halidir bu iki tip insanda görülen ruh hali. Bedenen atalet halinde olmasalar da, ruhen ve zihinsel atalet yaşamaktadırlar. Zihin atalet halinde olunca, bedene hükmedemez ve dolayısıyla fiziksel ataleti de yaşamış olurlar.
Her ikisinin de ruh hali, sabah uyanınca yataktan kalkmamak ve hayata kaldığı yerden başlayamamaktır.
Aslında bu iki tip insanında hayata bakış açılarının dar çerçeve içerisinde olması, kendilerini umutsuzluk ve bıkkınlık zindanlarına hapsetmelerinin en büyük nedeni, sorumluluklarından kaçıyor olmalarıdır. Ne kadar büyük veya küçük hayaliniz ve hayattan beklentiniz olursa olsun, yerine getirilmesi gereken sorumluluklarınız vardır. Bu sorumluluklarınızdan kaçmak için ortaya sunacağınız hiçbir geçerli mazeretiniz olamaz.
Bu sorumluluk bilinci, size göre zor veya kolay olan bir şeyi yapmaktan kaçınmanıza imkân vermez. İsteklerinize kavuşmak duygusuna sahip olacaksınız ama bunu gerçekleştirmek için gerekli olan bazı şeyleri yapmanın özgürlüğünüze engel olduğunu savunup, yapmaktan kaçınacaksınız. Bunu istiyorum ama bedelini ödemem, bedeline katlanmak istemiyorum, diyemezsiniz. Yok böyle bir dünya. Her istek için insanın mücadele etme zorunluluğu ve yerine getirmesi gereken görevleri vardır. Herkes gücü nispetinde bu görevleri yerine getirmek zorundadır. Yerine getirdiğiniz zorunluluklar sonucunda, isteklerinize istediğiniz ölçüde sahip olmasanız da, belli ölçülerde sahip olacaksınız.
Hayat kimine bunu az bir çalışmayla kolayca verir, kimine de büyük fedakârlıklar yaptırarak verir. İstekler ve fedakârlıklar birbirini tamamlayan iki unsurdur. İstekte bulunuyorsanız fedakârlık yapmak ve gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Eğer fedakârlık düşüncesini bir yana bırakırsanız, bu sizin kendinize karşı ne kadar sorumsuz ve kendinize ihanet halinde olduğunuzu gösterir.
Yeter ki siz ne istediğinizi bilin ve isteğiniz için yapmanız gereken fedakârlığı yapmak için özveride bulunup eyleme geçin. Yeter ki idealleriniz ve istekleriniz için zaman ayırın. İnsanı hayvandan ayıran en başlıca özellik olan akıl, düşünme ve karar verme yeteneğinizi kullanın. Eğer bu zamanı kendinizden esirgemezseniz, isteklerinizi makul seviyelere çekecek, gerçekleşmediği zaman da boşvermeyecek, atalet haline bürünüp, hayata ve insanlara küsmeyerek mücadelenizi sürdüreceksiniz.
Unutmayın, mücadele ettikçe kazanacak, kazandıkça hayatınıza olumlu yansımaları görecek ve mutlu olacaksınız.
Ve en önemlisi de, ne kadar elde ederseniz edin, halinize şükretmeyi ve Allah’tan ümit kesmemeniz gerektiğini unutmayın.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.