Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Babamız ve yaşadığımız dünya

Babamız ve yaşadığımız dünya

Dünyanın geçiciliği ve beyhudeliğine paralel olarak vaktin çok ama çok hızlı bir şekilde ilerleyişi, zamana hükmedemeyişimiz hemen her gün içimizi yakıp yıkan, ciğerimizi delen bir hakikat. Eski dizilere, eğlencelere, nostaljiye düşkünlük boşuna değil. Hepimiz içimizi yakıp kavuran özlem duygusuyla dolanıp duruyoruz bu sürgün yerinde.

İlişkilerin ve hayatların eskiye göre daha bir duygusuzlaştığı, her şeyin ters yüz edildiği sahtelik dozajı hayli yüksek bir dünyada sevgiyi, özlemi, arkadaşlığı, dostluğu ve dahi bizi biz eden anne-babamızı hatırla(t)mak narsiste dönüşen bireylerin başkalarına hava atmak yahut daha çok like(!) almak için yaptıkları bir seremoniye dönüştü; sonrasında hayatın keşmekeşine, koşuşturmacaya devam. Neye yetişiyorsak?

Ben böyle zamanlarda bugünün çağdaş denilen Türk ve/ya Batılı yazarlarından ziyade insanlığımızın, fıtratımızın tam da göbeğinde duran erdemleri dillendiren kıymetlilerimin kitaplarına sığınırım, dediklerine kulak veririm. Bir Mustafa Kutlu, bir Mustafa Çiftci, bir Mustafa Kara; ne güzel isimdir Mustafa. İsimlerinin hakkını vere vere bize içinde bulunduğumuz halet-i ruhiyeyi ve ne denli yanlış yaşamlar sürdüğümüze evirirler, sonra da güzeli olanı anlatmaya ve güzel olmaya ikna etmeye çalışırlar bizi.

Bu duygularla Kemal Varol’un ‘Babamın Bağlaması’na gitti ellerim kitaplıkta; dalıp gideceğim, huzura teslim olacağım yeni limanlar, yeni kapılar ararken.

&&&

Öğretmen yazar Kemal Varol ‘Babamın Bağlaması’nın öncesinde Aşıklar Bayramı ile bizleri sarsmış, epeydir uzağında kaldığımız vefa duygusunu tekrardan gündemimize almıştı. Yanı sıra babaya küsmenin ne menem bir hezeyan olduğuna şahitlik ettirmişti. Son söylediğimi ‘Babamın Bağlaması’nda daha tesirli hissediyoruz.

Avukat Yusuf uzun yıllardır küs olduğu babası Heves Ali’nin bir gece vakti kapısında belirivermesiyle hayatının yeni misafirlerinden ve olacaklardan habersizdir. Babası çok hastadır, ölüme yakın olduğunu hissetmektedir ve geçmiş ömründe yaşadıklarının hesabını ve helalleşmesini gerçekleştirme niyetindedir. Oğluyla beraber yola çıkan büyük aşık Heves Ali sevdiklerini, dostlarını, hayatında iz bırakmış pek çok değeri dünya gözüyle son kez görür. Yusuf babasıyla gittikleri her yerde babasıyla alâkalı yeni bir gerçek öğrenir, nefretten ziyade büyük bir hayranlık ve saygı başlamıştır babasına karşı. Hastalığı ilerleyen Heves Ali hepimizin bir gün gideceği ebedi istirahatgâhına uğurlanır bir gün.

Konusunu kısaca hatırlattığım ‘Aşıklar Bayramı’ndan bir iki yıl sonra hikâyenin ikinci ve son kitabında yarım kalan her şey tamamlanacak, sorular cevabını bulacaktır.

Yusuf babasından kalan eşyalar, üç telli bağlamasıyla yollara düşer. Babası defnedilecektir, taziye evinde acılar paylaşılacaktır. Ömrü boyunca uzak kaldığı babasının içli yaşamı, ne kadar sevildiği, dillere destan aşıklığı, o kalabalık içindeki tek ve biricik sevdiceğini her birine vakıf olması yanında böyle bir cevherden neredeyse bir ömür boyu mahrum kalması acısını daha da artıracaktır. Vakti zamanında babasının paylaşmak isteyip de kulak vermediği, hep uzak durduğu yaralı ruhunun inlemelerini iş işten geçince ruhunun derinliklerinde hissedecek, ama elinden bir şey gelmeyecektir. Anlamını yitirmiş dünyanın kurbanlarındandır artık Yusuf. Kitaptaki bu kısımları okurken hayatımızdaki öncelikleri, geçip gidecek ve unutulacak hengâmelerinden mütevellit ziyaret etmeyi, vakit geçirmeyi ihmal ettiğimiz kıymetlilerimize bakışımız değişmiyorsa bir kalp doktoruna görünmekte fayda var; ama bildiğimiz tıp doktorlarına değil(!)

Sosyal medyada paylaşmak için davetler düzenleyenlerin, yalnızlıktan kendi paylaşımını sadece ve sadece kendisi beğenenlerin, koca bir masal ve sanallıktan ibaret sahte yaşamların dünyasında baba acısı yetmiyormuş gibi bir de ilk göz ağrısı ve büyük aşkı Aylın (yanlış yazmadım evet Aylin değil, Aylın) faktörünün gelip başında bitivermesi Yusuf’un hayatını tam bir hüzün yağmuruna maruz bırakacaktır.

Bugünün sahte, kâğıttan kahramanları ve kahramanlıkları yanında kendisini yetiştiren Bedih Hoca, babasının vefalı arkadaşları, Anadolu insanı Yusuf’un hayata bakışını ve önceliklerini yerinden eder. Aylın’ına tekrardan kavuşmanın ve birlikte yaşamasının mümkün olmadığını anlamasıyla da rutinlerine, işine, dünyasına döner. Kendini çalışmaya verir, babasının üç telli bağlamasını ise…. Söylemeyeyim, siz kitabı okuyun, her satırında nasıl bir dünyada nelerle boğuştuğumuzu ve ne/leri ıskaladığımızı anlamaya yardımcı olacaktır.

&&&

Edebiyatımızda ‘baba’figürünün numunelerini pek çok yazarımızda okuduk, içimize çektik; Mehmet Narlı hocamızın dumanı üstünde ‘Babalar ve Oğulları’nda daha geniş şekilde okuyabilir, ‘baba’dan bahseden yeni dünyalara konuk olabilirsiniz.

Baba ve aşıklık geleneğinden bahsedilen bir yerde genç hikâyecimiz Recep Kayalı’nın ‘Taşın Dediği’ni hatırlamamak olmaz. Gözden düşen bir aşığın ironi yüklü maceralarını, her şeyini kocaman yüreğine hapseden babaların hakikatte içinde yaşattıklarını Kayalı’nın maharetli kaleminden okumanız çok iyi gelecektir. Üstüne bir de eğer hâlâ tanışmadıysanız Mustafa Çiftci’nin İletişim’den çıkan kitapları ile Cins’te her ay yayınlanan bir sayfalık yoğun mu yoğun hikâyelerini okuduğunuzda ruhunuzu ve dünyanınızı ciddi bir bakımdan geçirmiş olacaksınız. Bana güvenin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR