BAYRAM BARIŞMAKTIR, KAVUŞMAKTIR, BİR VE BERABER OLMAKTIR!
Rabbimize, bizlere bahşettiği nimetlerden dolayı şükretmenin, nişanesidir, Kurban. Kurban, bölüşmektir, paylaşmaktır, kurban kesemeyen fakir-fukarayı gözetmek ve hatırlamaktır.
Kardeşlik, yardımlaşma ve dayanışma ruhunun ta kendisidir. Zengine malını Allah’ın rızasıyla, paylaşma ve bölüşme zevkini tattırır. Onları cimrilik denen illetten korur. Dünya malına aşırı bağlanmaktan vazgeçirirken, darda kalanları, zor durumda olanları, bir lokma ekmeğe muhtaç duruma düşenleri, görme, düşünme, arayıp bulma, elini uzatma duygusuna kavuşturur.
Kurban, Fakirin gönlünü alır, zengin kulların göndermiş olduğu et onları karamsarlıktan kurtarır.
Fakir-fukarayı da düşünen, koruyan, kollayan, dar gününde imdadına koşan insanların var olduğuna, var olacağına olan inançları artar. Fakirin, Rabbine şükretmesine vesile olur.
Sevgili okurlar; hayır ve hasenat noktasında STK cenneti olarak anlatılan şehrimizde, kurban kesemeyenlere kurban eti gönderme, ulaştırma problem olarak görülmüyor.
En büyük yanlışımız, listelere bağlı bir hareket tarzı izlememiz, listeleri güncelleme noktasındaki ihmalkârlığımız olarak anlatılıyor.
Bu şehrin takılıp kaldığı, takılıp kalmaktan pekte şikayetçi olmadığı bir söz var.
“Ağlamayan çocuğa meme vermezler!”
İnanın bu söz, gani gönüllü Türk Milletine ait değil. Fakir; kendini belli etmek için, birilerine göstermek için, görün beni diye illaki ağlamak zorunda mı? Fakiri ağlatmak, yalvartmak zorunda mıyız?
Genel yaklaşım olarak ne mi deniyor? Fakir çalsın kapımızı, anlatsın derdini, ağlasın-sızlasın bizde yazalım adını, değilse ne bilelim fakir olduğunu? Gerçi araştırıyoruz, soruyor, soruşturuyoruz amma fakirde gelsin anlatsın, çalsın kapımızı canım! Mevzu yıllardan beri üç aşağı-beş yukarı böyle…
Bizim milletimizin fakir-fukarası ar sahibidir, arsız-yüzsüz, görgüsüz değildir. Kan kusar kızılcık şerbeti içtim derde, ben fakirim diye kimsenin kapısını çalmaz!
O zaman ne mi yapılacak? Kurban kesemeyen fakirlerimiz tek, tek tespit edilecek! Kurban bağışlayanların etleri, bu insanlara bayramın bir güzelliği olarak teslim edilecek.
Suriyeli sığınmacıların dertleri, sıkıntıları ve hal çaresi için ayrılan zamanın, onda birinin bile kendi fakir-fukaramıza neden ayrılmadığını anlatanlardan bir dinlerseniz, çok ihmal ettiğimiz, incittiğimiz, kalplerini kırdığımız insanların bizim kendi insanımız olduğu ortaya çıkar ki, bu ayıp da bize yeter diyenler, yine bu şehrin insanları!
Bayram günü Suriyeli sığınmacılara et gönderilirken, onlarla aynı mahallede oturan kendi vatandaşlarımızın kapıları çalınmayacaksa, görmezden gelinecekse, kendi vatandaşımız kendi mahallesinde, kendi şehrinde mağdur olacaksa, bayram insanımıza zehir olacaksa, bunun vicdani telafisi inanın kolay olmaz!
HİSSENE KAÇ KİLO ET DÜŞTÜ?
Kurban için hisseye girenlere ilk söylenen ne biliyor musunuz? Verecekleri hisse parasına göre, alacakları et miktarı.
Merak etme abi diye başlayan cümleler, alınacak et miktarı için ikna noktasına kadar gidiyor.
1500 liralık hisseye girersen 25 kilo, 1750 liralık hisseye girersen 30 kilo, 1950-2000 liralık hisseye girersen 35 kilo et alırsın abi!
İstediğiniz kadar, benim niyetim kaç kilo et alacağım değil deyin. Satıcı, hisseye girilen hayvanın nereden geldiğini, künyesini, canlı olarak ağırlığını hisselere düşebilecek ortalama et miktarlarını sayıp döküyor.
Kurban Allah’ın rızasını kazanmak için kesilmiyor mu?
Evet, amma…
İnsanlar yine de sormadan edemiyorlar.
Kurban kestin mi Abi?
Kestik çok şükür…
Senin hisseye kaç kilo et düştü?
Ne cevap versin insanlar!
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık! Kimimiz “la havle” çekerken, kimimiz hissesine düşen et miktarını bazen gururla, bazen de biraz üzüntülü açıklıyor. Demek ki, hisselere düşen et miktarı bu kadar mühim!
BU BAYRAM NEREDE MİYİZ?
Eski bayramlar olsaydı eğer, bayramda bir yere gitmek sadece o şehrin yerlisi olmayan memurların, görevlilerin, kendi memleketlerine, ana-babalarının yanına gitmesiydi diye başlayan cümleler kurulabilirdi.
Bayram tatili diye bir kavramda yoktu. Memleketi uzak olanlar için bayrama gitmek vardı sadece.
Memleketi uzak olanlara, garip derlerdi, memleketleri çok uzakta onun için gidemediler. Mahalle sakinleri kendilerini yalnız ve mahzun hissetmesinler diye bayramlaşmaya onlardan başlar, gönüllerini hoş, hanelerini şenlendirirlerdi.
Şimdi bayram diye şehirler, mahalleler boşalıyor.
Bayram deyince, çocuklarınız bile yaşasın tatil diye havaya zıplıyorlar!
Nasıl sevinmesinler ki…
Kredi kartına uygun taksit yapan turların, cazip tatil kredileri veren bankaların reklamlarından geçilmiyor.
Hiçbir bayram sizin çocukların yüzünü göremiyoruz diyen hısım-akrabaya cevap vermek ana-babalara kalıyor!
Bu bayram nerede miyiz?
Olmamız gereken yerde diye ilginç cevaplarda yok değil…
Böyle cevap verenlerin, çoktan rezervasyonlarını yaptırdığını düşünebilirsiniz. Bazen de, olmamız gereken yerde cevabını verenlerin, tabi ki, anamın-babamın olduğu yerde, niye başka bir yere gideyim ki, diyen cevabıyla şaşıranlar oluyor.
Kimi için, bir yerlere gidemedik, maalesef evdeyiz!
Kimi için, biz hep evdeyiz zaten, hem nereye gideceksin, neyle gideceksin, hangi parayla gideceksin?
Kimi için, kurban mı keselim, bir yerlere mi gidelim dedim, kurban keselim dediler, kaldık bu sefer! Diye cevaplar verdiğini biliyoruz!
*****
Sevgili okurlar;
Hepinizin Kurban Bayramı mübarek olsun. Rabbimiz, yaşadığımız Türk ve İslam Coğrafyasına huzur, barış, hoşgörü ve anlayış bahşetsin. Akan kanları durdursun, anaların, babaların, eşlerin, kardeşlerin, hısım-akrabanın gözyaşlarını dindirsin, masum ve günahsız çocuklar ölmesin! Bu güzel bayramla birlikte dünyanın her tarafında barış çiçekleri açsın inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.