Doğu Türkistan ve Diriliş
Bu hafta, şu sıralar sosyal medyanın gündeminden düşmeyen Doğu Türkistan’da yapılan zulümler ve konuyla bağlantılı ülke stratejileri üzerine yazmak istedim.
Öncelikle “nedir bu Çin’in Doğu Türkistan’a yaptığı zulüm?” ondan başlayalım.
Çin 1759 yılından bu yana dönem dönem Doğu Türkistan’ı istila etmiş ve her bir istilada binlerce insanı katletmiştir. İşkencelere, sürgünlere, baskılara ve ölümlere göğüs geren Doğu Türkistan halkı, Çin komünist rejiminin uyguladığı “demografik” politikalara daha fazla dayanamamış ve Çin zulmünün esareti altına girmiştir.
Uranyum, petrol ve kömür gibi önemli yeraltı zenginliklerine sahip Doğu Türkistan bölgesi, Çin’in yayılmacı politikasının rotasını çiziyor. Çin, bölgede Uygur Türklerini bir şekilde yerlerinden etmek istiyor. 1949’dan sonra Doğu Türkistan sistemli bir Çinleştirmeye tabi tutulmuş. Bu tarihte Türk oranı %95 iken, Han Çinlisi oranı yalnızca % 5’miş. Bugün ise 20 milyon nüfusun 8,5 milyonu Uygur Türkü, 7,5 milyonu Han Çinlisi…
Uzun lafın kısası; Çin çoktan seddini aşmış ve ata topraklarını zulüm altında istila etmekte. Doğu Türkistan halkı kan ağlıyor!
Şimdi gelelim konumuzun stratejik önemine; neden bu olaylar şimdi gündeme geliyor?
Türkiye, Çin’den alına(n)cak füze ve füze rampalarının üretimini kendi sınırlarımız içinde yapacak. Bu doğrultuda ABD ve NATO muhalefetine rağmen Çin ile Türk savunma sanayisinin gelişimi ve bağımsızlığı adına önemli bir anlaşma imzalandı.
Diğer bir yandan SD Holding’de bulunan % 75,5'lik Tekstil Bank hisseleri Çinli bir şirket tarafından satın alındı. Varlık, kredi, müşteri sayısı, piyasa değeri açısından dünyada ilk sırada bulunan ICBC şirketinin Türkiye’ye gelişiyle diğer Çinli şirketlerinde ülkemize olan yatırım ilgisi arttı.
Çin ile askeri, dış politika ve ticari anlamda masaya oturan Türkiye bazı kesimlerce hedef haline gelmeye başladı. Masada sohbeti bozacak en büyük sebep ise Anti-Çin propagandası.
HDP’nin meclise girmesiyle milliyetçi duyguları daha da hareketlenen Türk halkının Çin ile oturulan masadan kaldırmanın yollarından birisi de bu duyguları kullanmak. Uygur Türklerine yapılan zulümlerin gündeme getirilmesi milli duygu ve düşüncelerimizi hoplatacak ve Anti-Çin düşüncesine zemin hazırlayacak. 2013 yılında kurulmuş Turan Ordusu olarak bilinen TAKM’nin son günlerde gündeme sanki yeni bir habermiş gibi tekrar gelmesini ve Japonya’da “Doğu Türkistan yürüyüşü” yapılırken ülkemizde bazı kesimlerce farklı amaçlara yönelik yürüyüşlerin yapılıyor olması aynı düşünceye hizmet ediyor diye düşünüyorum. Amaç; dini ve milli duygularımızı kullanmak.
Peki bu durumda ne yapmalıyız?
Öncelikle üzerimizdeki ölü toprağını atacağız. Daldığımız uykudan uyanıp, bizi uyuşturan ne varsa ondan kurtulacağız. Birileri zamanı geldiğinde kullansın diye değil, bir olalım diye bizi birleştiren ve güçlendiren duygularımızı her zaman diri tutacağız! Gündeme geldiğinde saman alevi gibi parlayalım diye değil, haklarımızı ve kardeşlerimizi savunabilelim diye her zaman “duyarlı” olacağız.
Emperyalizmin en çok korktuğu şey Müslümanların varlık şuuruna varıp birleşmeleri, yapılan zulümlere “dur” diyecek özgüvene sahip olmalarıdır. Emperyalist düşüncelere “dur” diyebilmek için öncelikle “bir” olacağız. Dil, renk, ırk ayrımı göstermeden birlik olacağız!
Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin de vasiyeti gibi; “Bütün Müslümanlara, dinlerinde devamlı birlik ve bir gibi olmalarını, hiçbir suretle dinde ayrılık yapmamalarını vasiyet ederim. Allah’ın yardımı birlikledir.”
Allah (C.C.), çarşınıza pazar versin. Selametle...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.