Düğün Günü
‘Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol, yine gel. Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel’ demişti Hazreti Pir. Gel çağrısını yaparken İslam’a davet etmişti, Huzur-u Pir’e gel demişti, Sema’ya Konya’ya çağırmıştı. Fakat son yıllarda görüyoruz ki; yaşadığımız toplumda her şeyin zaman ilerledikçe aslını yitirdiği gibi sema törenlerinin de amacının dışında kullanıldığına sıkça şahit oluyoruz. Evet Büyükşehir çalışıyor, Konya gelişiyor ama en büyük değerimizi, markamızı, bizimle bütünleşmiş üstadımızı kaybediyoruz, kaybettiriyoruz. Son üç yılda dalga dalga ülkenin geneline, birçok il ve ilçeye yayılan anma törenleri yapılıyor. Hatta İzmir’de bir kulüp bağış toplamak amacıyla affola ama yarı çıplak bale topluluğundan sema töreni bile düzenledi. Ayakta beğeniyle alkışlanan, organizetörlerin kasasını doldurduğu bu olaya tabi sema töreni denirse. Ayıptır be kardeşim; yapmayın etmeyin, bu kadar zavallı bir hal içerisine düşüp bundan medet beklemeyin. Hiçbir şey kalmadı da buna mı sardınız? Bunun bir ocağı, mekanı, adabı varsa; o da hoşgörünün başkenti Konya’dır. Geldin de ulaşım problemin mi oldu? Kalacak yer mi bulamadın? Karnını mı doyuramadık senin de sen törenleri orda burada yapıyorsun. Ama nafile! Milletvekillerimiz, Belediye Başkanları, basınımız, neredeyse tüm Konyalı seferber olmuşçasına bu duruma tepki verirken İstanbul’da yapılan törenlere Cumhuru reis de iştirak ederse nerde kalır bizim konuştuklarımız, anlatmaya çalıştıklarımız, tepkilerimiz? Ortamı germek gibi bir niyetim olmasa da ben bu konuda Konyalı bir insan evladı olarak anlayış gösteremiyorum, tahammül edemiyorum fakat zamanla sindireceğiz, sindirttirecekler gibi görünüyor. 17 Aralık 1273 yılının soğuk bir pazar gününde hayata gözlerini kapatan Mevlana Hazretleri; 30 Eylül 1207 yılında, bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan ülkesinin Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Küçük yaşlarda Moğol istilası sebebiyle önce Nişabur’a, ardından sırasıyla Bağdat’a ve Kabe’ye geçmiş; hac farizasını yerine getirdikten sonra dönüşte Şam’a uğramıştır. 18 yaşında Karaman’da Gevher Hatun ile evlenip iki oğlu olmuştur. Yıllar sonra Gevher hatunu kaybettikten sonra Kerra Hatun ile ikinci evliliğini yapmış ve iki oğlu bir kızı dünyaya gelmiştir. Bu yıllarda, Selçuklu Devleti’nin başkentliğini Konya yapmaktaydı ve devlet hükümdarı Alaeddin Keykubad’ın daveti üzerine 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile birlikte Konya’ya yerleşirler. 66 yıllık hayatının 45 yılını Konya’da geçiren Mevlana Hazretleri’nin yaşantısını ‘hamdım, piştim, yandım’ sözleriyle özetleyebilirim. O, ölüm gününü yeniden doğuş olarak kabul ediyordu ve öldüğünde sevdiğine yani Allah’a kavuşacaktı. Bunun için Mevlana, öldüğü güne Düğün günü manasına gelen Şeb-i Arûs ismini vermişti. Ve dostlarına ölümünün ardından kendisine ağlayıp üzülmemesini vasiyet ediyordu. Bugün 741. Vuslat yıldönümündeyiz. Vasiyeti üzerine üzülmüyoruz fakat şunu da belirtmek isterim ki biz onu hep yad ettik, ediyoruz ve Türbesinin yanı başında her daim adabımızla O’na sahip çıkmaya ve yad etmeye devam edeceğiz. Bu ruhu taşıyan herkese selam olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.