“DÜNYA BİR HAN KONAN GÖÇER!”
Bir zamanlar belki bundan binlerce yıl önce, insanlar dünyanın yuvarlak olduğunu bilmiyorlardı. Dünyayı düz bir tepsi gibi kabul edenler, inananlar hatta iddia edenler oldu.
Kimi sarı öküzün boynuzları arasında dedi, dünyanın varı yoğu, dünü, bugünü yarını tarımdan ibaret diye de ispata çalıştı, hem mecazen, hem de doğruluğuna inandığını gösterme adına.
Dünya dönüyor, dönmüyor münakaşası da çok yapıldı.
Dönüyor diyenlere başınız mı döndü, çok içtin herhalde diye takıldılar!
Dönmüyor diyenler revaçtaydı. Ortaçağ’da Hristiyan aleminde Katoliklerin başını çektiği Papalık ve Vatikan dünyanın dönmediğinden çok emindi.
O kadar çok emindi ki, Ortaçağ’da dünyanın döndüğü iddiasında bulunmak ölümlerden ölüm beğenmekle eşdeğerdi
Hristiyan dünyasının Engizisyonu dünya dönüyor diyeni doğduğuna bin pişman ediyor, sonunda yemin-billah dönmüyor diyenler affa uğruyorlardı.
Meşhur Galileo, dünya dönüyor dediği için, deli olduğu iddia edildi, Engizisyon Mahkemelerinde yargılanmış, sonunda dönmüyor diyerek hayatını kurtarmıştı
Mahkemeden çıkarken de dönmüyor dedim amma, dünya dönmeye devam ediyor demekten de kendini alamamıştı.
Atalarımız, “Fani dünya hoştur amma, akıbeti mevt olmasa” derlerdi.
“Kapılma dünyanın saltanatına, az yaşa çok yaşa sonun ölümdür” diye ikazları ne anlayan oldu, ne dinleyen.
Üç günlük dünya insanları sardı sarmaladı, cezbetti.
Dünya malı dünyada kalır dediler. Kefenin cebi yok dediler, yine itibar eden olmadı.
Yalan dünya ile ilgili şiirler yazıldı, şarkılar, türküler söylendi. Misaller getirildi. Gerçek yaşanmış hikayeler anlatıldı, inanan olmadı.
Herkes yalan dünyaya kandı, aldandı, yandı kavruldu amma, yine de kimse bir şey anlamadı!
Şairler kavanoz dipli dünya dediler, buruk, acı, hüzün dolu dizeler yazdılar. Bazıları, dünya dipsiz bir kuyudur, düşen düştüğünü bilmez, bilen tutunacak bir dal arar, kurtarır kendini, düşen memnunsa düşmekten, düşer gider, gitti gider diye tarif ettiler!
DÜNYA KOCAMAN BİR YALANDAN MI İBARET?
Bundan 4000 yıl önce yaşayan eski Mısırlılarda, dünyayı pek bir merak etmişlerdi. Dünyayı uzunca bir kutu, gökyüzünü de o kutunun ucu bucağı olmayan bir kapağı gibi düşünüyorlardı.
Eski Hintliler, dünyanın dört filin sırtında duran büyük bir daire biçiminde olduğuna, bu 4 filin dev bir kaplumbağanın sırtında durduğuna, kaplumbağanın ise sonsuz bir denizde yüzdüğüne inanmışlardı.
Dünya gölde yüzen dev bir timsahtır demişti, Mayalar. Belli ki de o gölden ne kaçış vardı, ne kurtuluş. Dünya kendini seveni de, sevmeyeni de bir timsah misali yalayıp yutuyordu.
Sizler ne dersiniz, nasıl düşünürsünüz, nasıl yorumlarsınız bilemiyoruz amma, dünya şimdilik kaydıyla sadece insanların yaşadığı, arada bir “UFO’ların” ve uzaylıların ziyaret ettiği söylenilen, bize benzer olan yaşam formlarının evrende yaşadığını düşünmeden edemediğimiz, biz bu alemde yalnız mıyız, değil miyiz diye sorguladığımız bir alem olarak görülüyor.
Birçok insan UFO gördüğüne yemin ediyor. Hatta uzaylıları gördüklerini söylemekten çekinmiyorlar.
Bazılarına göre dünya, bayağı bir kocaman, lakin koskocaman bir yalandan ibaret!
Bazılarına göre, uzaydan bir başka seyredilen, harikulade, güzel mi güzel görünen bir gezegen.
Kimilerine göre, gitmek mi zor, kalmak mı zor, ya gidene, ya da kalana sor denilen bir mekan!
Ağlatırken güldüren, güldürürken ağlatan yalancı bir dünya!
Bazı dostlarımız, eskiden dünya düz bir çizgiydi dediler, değnek misali bir şeydi. Önceleri tertemizdi. Lekesizdi. Sonra her iki ucu yavaş yavaş kirlenmeye, pislenmeye başladı.
Kirlenmeler ağır basınca iki uc bu ağırlıktan dolayı eğrildi, eğrilme devam etti, bu eğrilmeler sonucunda, bir daire şeklini aldı.
İnsanlar bu daireye küre dediler. Küre daha sonraki yıllarda beğeni topladı, allandı-pullandı, boyandı, sevenleri ve taraftarları çoğalınca adı küreselleşme oldu.
Ve küreselleşme denen algı geldi gündemimize oturdu. Çık çıkabilirsen işin içinden gibi vaziyetler dünyayı karmakarışık bir hale getirdi.
“HEY GİDİ KOCA DÜNYA!”
Sözleri Nail Bayşu’ya, müziği Orhan Gencebay’a ait olan “ Hey gidi koca dünya” şarkısı dünyayı ne güzel anlatır.
“Dünya handır han içinde / Yaşar o ruh can içinde/ Rüya gibi gelir geçer/ İnsanoğlu gam içinde/ Dertli ağlar dertsiz ağlar dünya içinde”
“Hey gidi gidi koca dünya /Gam yükü müsün? /Söyle fani dünya söyle / Dert küpü müsün?”
“Dünya döner değirmendir / İnsan içinde çavdardır/ Bu gün gelir yarın gider /Dolup boşalan bir handır/ Dertli ağlar dertsiz ağlar dünya içinde”
“Hey gidi gidi koca dünya /Gam yükü müsün? /Söyle fani dünya söyle / Dert küpü müsün?”
Dünya bir tahterevalli gibi denge dolu imtihan mı? Dünya bir han mı, ticarethane mi, olursa ancak parayla saadet olur denilen bir yerin adı mı?
Yoksa Aşık Veysel’in dediği gibi, “Can kafeste durmaz uçar, /Dünya bir han, konan göçer. / Ay dolanır, yıllar geçer. /Dostlar beni hatırlasın.” dediğimiz vefasızlığın adresi mi?
Kimilerinin olmayacak duaya amin deme adına, dünyaya sahip olmaya yeltenmesi mi?
Bu dünyaya kimler sahip olmaya kalkmadı ki…
Kimselere yar olmadı dünya…
Kimselere kalmadı.
Ne ölümsüz olmak için ab-ı hayat arayanlara, ne mitolojilere, ne efsanelere, ne masallara, ne hikayelere aldananlara.
Değil mi ki, ucunda ölüm var…
Dünyanın sahibi, ey insanoğlu aklını başına devşir, otur oturduğun yerde, güzel güzel yaşa. Dost ol, kardeş ol, düşman olma. Kavga etme, savaş çıkarma, barışı önde tut, yağmurdan nem kapıp, savaşmak için bahaneler üretme, kimsenin toprağında gözün olmasın demiyor mu?
Yunus Emre, “Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan, mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan” demiyor mu?
Büyük devletlerin, gözü doymayan, onlara dünya dahi yetmeyen, başka dünyalarda ne zenginlik var diye merak eden ve hepsine birden sahip olmaya, çabalayan bir ruh hali, karşı koymalara tahammül edemiyor.
Dünyaya hakim olma fikri yerine dünyayı huzur içerisinde bir arada yaşanır bir hale getirmeye yanaşmayan devletler, milletler, dini inanışlar, bu dünyanın mutlak bir sahibi olduğu fikrini binlerce yıldan buya kabule yanaşmıyorlar!
Bütün devletlere, milletlere diz çöktürüp, bu dünyanın sahibi biziz diyecekler! Binlerce yıldır amaçlarına ulaşamadılar. Amma vazgeçmediler de…
Bu dünyanın zaten bir sahibi var.
Ve o sahip, onları her defasında alt eden, sürüp çıkaran, her cephede yerden yere vuran kahramanlar, cengaverler, Fatihler ve başlılara baş eğdiren, dizlilere diz çöktüren milletler çıkarıyor karşılarına…
Anlamıyorlar! Tarihten ibret almıyorlar!
Yenilen pehlivan misali, yenilmeye doymuyor, her yenilgi sonrasında, daha hırslanıp, daha değişik oyunlar, tezgahlar ve entrikalarla tekrar saldırıya geçiyorlar.
Dünya, bir han, konan göçer, hangi devlete, hangi millete yâr oldu ki, dünyayı kan ve ateşe boğanlara, coğrafyaları alt-üst edenlere, yerle bir edenlere kalsın!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.