Düşünen adamın heykeli eğer...
Düşünen adamın heykeli eğer Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde ise…
Allah için dün yine ne güzel bir gün idi.
Cenab-ı Allah’ın her günü mübarektir ama bizler için Cuma gününün diğer günlerden biraz daha bir farkı vardır değil mi? Son yıllarda insanların birbirlerini mübarek Cuma günü münasebeti ile hatırlaması mesajlar atması hatta telefonlar etmesi de yoğunlaştı.
İşte gece yağan yağmurun ardından sabah o açmış pırıl pırıl güneşin güzelliği temizliği pırıltısı içerisinde Cuma münasebeti ile “alo” diyen dostlarımızdan birisi de Sayın Cengiz Çivi idi. Cengiz Bey Cuma için “alo” dedi ama inanın söyledikleri, dahası hatırlattıkları ile dengemizi bozdu.
Biz hâla Cengiz Çivi’nin anlattıkları ile git-geller yaşarken Veli Tolu’nun basın toplantısına son anda yetiştik. Ve siyasi havaya girdik ki şükür sabah ki düşüncelerimizi unutuverdik!
Ama sabah ki o konuşma ile ilgili bir kaç şeyi siz değerli okurlarımız ile paylaşamaz isem rahat edemeyeceğim.
Konuya önce yaşanmış şu gerçek olay ile başlamak istiyorum;
1960’lı yıllarda, ismini burada belirtmek istemediğim bir Anadolu şehrinde akıl hastanesinde tedavi gören insanlar kaçar. Kaçanların sayısı tam tamına 423 kişidir.
Ve bu insanlar bir anda şehre dağılırlar. Görevliler hemen başhekime sorarlar: “Doktor bey şimdi ne yapacağız?” Başhekim sakindir: “Bana bir düdük verin ve arkama yapışarak gelin".
Doktor önde birkaç hastane personeli arkasında tren-tren oynayarak şehri dolaşmaya başlarlar. Doktor arada bir düdüğünü de öttürmektedir “düüüüt….düüüüüüt”.
Biraz sonra bütün kaçaklar bu kuyruğa girerler ve upuzun vagonu oluştururlar.
İkindine doğru hastaneye geldiklerinde kuyrukta ki sayı ise tam 612 kişidir.
***
Cengiz Çivi’de sabah sabah o sohbette bana soruyordu “Abi Türkiye’deki tek düşünen adam heykeli neden Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi bahçesinde?”…
***
Şahsen ben o yolda sağda solda gördüğümüz insanlara hep birer meczup gözü ile bakarım. Hatta onlardan korkarım. O insanlarla dalga geçilmez. Alay edilmez. Ben böyle yetiştim çocuklarımı da böyle yetiştirmeye çalıştım.
Ama Cengiz Bey’in sorduğu soruya cevap veremeyecek kadar da cahilim. Cahilliğimden çok daha ötede de korkağım.
Ama hepimizin odamızda yalnız kendimiz ile baş başa kaldığımız zaman gerçekten düşünmemiz gereken bir konu olduğuna inanıyorum.
NURİ ALÇO OLAYI!
Dünkü yazdığımız köşe yazımıza siz değerli okurlarımızdan gelen genel tepki konularında okurlarımızın hep “Nuri Alço” ismine takıldıklarını gördüm. Bu yüzden de küçük bir hatırlatma yapmayı uygun gördüm.
Bizler ne yazık ki her bildiğimizi herkesin anlayabileceği şekilde çok net detaylı olarak yazamayız. Yazamıyoruz. Bunu sık sık tekrarlıyorum. “Dam alçak değnek kalkmıyor”
Ayrıca bu ödül töreninin bir tarafı değilim. Yalnız birazcık da olsa bilgi sahibi olduğum için Nuri Alço ile ilgili şu çok küçük detayı artık yazmak zorunda olduğumu anladım.
Bir, Nuri Alço buraya geceyi düzenleyenler tarafından ismen davet edilen bir sanatçı değilmiş.
İki, o günkü yazımda da satır arasında bir şeyin altını kapalı da olsa belirtmek zorunda kalmıştım. Bildiğim kadarı ile bana aktarılanlara göre, geceye çağrılan isimler, ödül verilen isimler bu şehrin en büyük mülki amirinin izni alınarak çağrılmışlar. Hatta, hatta düşünülen bazı isimlerinde bu büyüğümüzün isteği ile çizilmiş.
Bizden bugünlük bu kadar.
Yarın tekrar inşallah başka konuları paylaşmak üzere yine köşemizde buluşuruz.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Sevgi güçlü insanlarla doğar
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yer altı çarşısının yürüyen merdivenlerini çocuklara oyun alanı yapmadığımız zaman ADAM oluruz
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.