HERKESİN ACISI SEVGİSİ KADAR
Bugün mevzumuzun oldukça derin olduğunu belirtelim.
Kalemimi kırmızı mürekkebe batırarak bir hikaye ile giriş yapayım istiyorum. İki arkadaş çölde yolculuk yapıyorlarmış. Yolun bir yerinde aralarında tartışma çıkar ve arkadaşlardan birisi diğerinin yüzüne tokat atar. Tokat yiyen arkadaş hiçbir şey demeden eğilip kuma “Bugün en iyi arkadaşım yüzüme tokat attı” diye yazar. Yürümeye devam ederlerken suları bitmek üzereyken sonunda bir vahaya ulaşırlar. Doya doya su içip mataralarını doldururlar. Ardından suda yıkanmaya karar verirler. Tokat yemiş olan arkadaş suyun balçıklı kısmına takılmış olmalı ki git gide batar. Bu durumu gören yakın arkadaşı hemen atılıp onu kurtarır. Suda boğulmanın eşiğinden kurtulan arkadaş biraz ötedeki bir kayanın yanına gider ve kayanın üzerine bu sefer “Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı” diye not düşer. Diğeri "Senin canını yaktıktan sonra kumun üstüne yazmıştın. Şimdi ise bir kayanın üstüne yazıyorsun, neden?” diye sorar. Arkadaşı “Birisi bizi incittiğinde, bunu kumun üstüne yazmalıyız ki affedicilik rüzgarları onu kolayca silebilsin. Fakat birisi bize iyilik yaptığında onu kayanın üstüne nakşetmeliyiz ki ne öfke ne intikam rüzgarları onu oradan silemesin" diye ders niteliğinde bir cevap verir.
Ne çabuk unutuyoruz Kocaman'ın bu takıma ilkleri yaşattığını? Tarihinde görülmemiş başarıları yaşadığımızı biz de mi kuma yazdık? Bundan iki yıl öncesine kadar "Bakkal kepenkleri kapattı" diye manşetler atarken şimdi ilk beşin içine giremiyoruz diye önümüze kimi gelirse taşlıyoruz. Bu işte de size göre bir adaletsizlik yok mu? Bir önceki sezona baktığımızda yine aynı hafta bu sezona göre sadece altı puan gerideyiz.
Geçen sene her şey güllük gülistanlık iken bu seneki onca sitem, eleştiri ve isyan sadece altı puan için mi? Sürekli oyuncuları, teknik heyeti ve başkanı eleştirenler neden dönüp kendine bakmıyor.
Bu sezon tribünlerimiz çok mu iyi? Elbette takımını içerde dışarda hiçbir zaman yalnız bırakmayan Nalçacılılar taraftar grubunu tenzih ederek biz neden kendimizi yargılamadan önce başkasına saldırarak kolayı seçiyoruz anlamış değilim. Kolpa dediğimiz Antalyaspor taraftarı azınlık taraftarıyla sosyal hesaplardan etiket yapıyor. Bursaspor ligde bizim altımızda olmasına rağmen geçtiğimiz haftalarda ilk defa da olsa kapalı gişe oynadı. Eskişehirspor taraftarı ikinci ligde tozu dumana katıyor.
Ya diğerleri? Herkes çok mu iyi de tek biz kötüyüz? Her takımın inişli çıkışlı dönemleri mutlaka olacaktır. Bu buhranlı dönemde bizde sırtımızı bu adamlara dönersek kim kötü gün dostu olacak? Lig uzun bir maratondur ve dört maç kaybettik diye ağlamaya bu kadar erken başlarsak ağzımıza verecekleri emziği geveler dururuz. Hepimiz şahit olduk ki sezon başında Fenerbahçe Kocaman’ı ciddi ciddi almak istedi. Öncesinde hocanın ayağına üçer beşer tane tesislere kadar menajerler, avukatlar gönderdi. Lakin "Konyaspor’a verilmiş bir sözüm var, gelemem" diyerek yıllarca formasını terlettiği, 28 yıl aradan sonra teknik adam olarak Türkiye kupasını kazandığı, Avrupa’da yarı final oynattığı sarı lacivertli camiaya kapıları ardına kadar kapattı. Kimse namusuna zerre kadar laf gelsin istemez. Sahi bu takım kimin namusuydu? Bu sözü ülkemizde kaç teknik adamdan duyduk? Bu takım benim namusumdur diyen, Konyalıya sözüm var diye konuyu kapatan bir adama dört maç kaybetti, takımda ruh yok, transfer yapmadı, göze hoş gelmeyen futbol oynatıyor diye sırtımı mı döneceğim?
Evet, geçtiğimiz yıl öyle bir resim çizip önümüze koydu ki kimsenin hayalinde olmayan bir tabloyu yaşadık. Elbette Galatasaray, Trabzonspor, Bursaspor gibi takımların kötü olduğu bir sezonda bunları yaşadığımızı da aklımızın bir köşesinden hiç çıkarmayalım. Bu sezon çıta bu kadar yüksekken Kocamansız dönemlerin üstüne çıkan ama kendi rekorunu kıramayan Aykut Kocaman'a siz sırtınızı dönebilirsiniz ama ben asla dönmeyeceğim. Şimdi beni Aykutçu diye de nitelendirebilirsiniz. Bu sene moda olan düşünce akımlarına bir yenisi olarak da bu eklendi. Hiçbir isim kulübün önüne geçemez lakin şuan ülkemizde bir elin parmak sayısını geçemeyecek kadar kaliteli bir teknik adamın da hakkını yemeyelim. Ve ne olursa olsun ayrıştırıcı değil birleştirici olmak kazandırır. Bu renklere gönül vermiş insanları ocu bucu diye ayrıştırarak hiçbir yere varamayız. Aksine öyle bir kaybederiz ki feleğimiz şaşar. Hırslarınız mantığınızın, öfkeniz de sabrınızın önüne geçmesin. Empati kurabilmeyi başardığımız an bilin ki asıl o zaman kazanmaya başlarız. Birçok takım borç batağının içinde debelenip duruyor. Bugün Galatasaray'ın borcu nerdeyse katrilyona yaklaştı. Fenerbahçe ve Beşiktaş da sarı kırmızılılardan altta kalmaz. Bursaspor, Eskişehirspor'u da görüyoruz. Geçtiğimiz günlerde Sergen Yalçın ile çıkış yakalayan Kayserispor'un da yüz otuz trilyon gibi borcu olduğu basına düştü. Bu örnekleri elbette çoğaltabilirim.
Şunu hatırlayalım ki bu adam bu şehri borca sokmadan başarıya götürüyor. İçinde olmayınca, dışardan sadece izleyen bir göz olarak bakıldı mı homurdanmalar da o kadar kolay oluyor. Bakkal'lı dönemlerde yahut daha öncesinde bu kulübün en büyük derdinin kurumsallaşamaması diye hayıflanırdım. Şimdi bu kulübü geliri giderin üstüne nasıl çıkarır da anonim yaparız sorusunun cevabı için çalışmalar yapılıyor. Beğenmediğimiz altyapı bile tarihinin en güçlü dönemini yaşıyor. Nerdeyse nüfusu bizimle aynı olan Almanya'da lisanslı erkek futbolcu sayısı altı buçuk milyonun üzerine çıkmış. Bayan futbolcu sayısı da iki buçuk milyonlarda geziniyor. Madalyonun diğer yüzünde, yani ülkemizde durum ise maalesef sadece iki yüz yetmiş binlerde kalmış.
Aslında bu altyapı sorunu Konya'nın değil ülkenin en acı gerçeğidir. Bunu yine başka bir köşemizde daha ayrıntılı değerlendirelim. Önümüzde çok kritik altı lig maçı var. Tamda kırılma anlarını yaşıyoruz. Acilen toparlanmamız lazım ki bu takım şuan da hiç olmadığı kadar Türkiye Kupası'na kağıt üzerinde yakın görünüyor. Öyleyse Konfüçyüs'ün da dediği gibi "Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak" diyor ve bir hikaye ile başladığım köşeme yine bir hikaye ile son vererek sözlerimizi bağlamış olalım.
Temel ile Dursun çalıştıkları Almanya'dan memleketlerine uçakla dönüş yaparken pilotun “Uçağımız arıza yapmıştır ve bütün çabalarımıza rağmen maalesef düşüyoruz.” anonsuyla irkilirler. Herkes telaşlı, heyecanlı ve korkulu bir şekilde bağrışırken Dursun'un gayet sakin olduğunu gözlemleyen Temel Dursun'a dönerek duymadın galiba düşüyoruz diye sitem eder. Dursun "Aman bırak düşerse düşsün. Babanın malı mı sanki" demiş. Evet Konyaspor babamızın malı değil ama bizde bu uçağın içindeyiz. Harekete geçmek için hep birilerinden işaret beklemeyelim. Herkes kendini yakarsa karanlıklar aydınlık olur. Nokta olarak eğer bir gün Aykut Kocaman bu takımdan giderse bilin ki bunun sebebi içinde bulunduğumuz şuan ki şımarıklıktır. Bunu da buraya not olarak düşelim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.