Hz. Pîr’i Anlamak
Üzerinde yaşadığımız bu kadim topraklar bir çok Allah dostunu bağrında yetiştirmiştir. Kimi doğumundan itibaren kimi hayatının bir bölümde kimi ise ömrünün son demlerinde bu cennet vatan üzerinde hayatını idame etmiştir.
Her biri bu topraklardan kendilerine bir şeyler katmış yine misliyle bu topraklara sayısız değer bırakarak ayrılmıştır. Dönemlerine tuttukları ışığın yansıması şu anda bile diridir.
Tıpkı Konya denildiği zaman akla ilk gelen velilerden biri olan Hazreti Mevlana gibi. Hoşgörüyü düstur edinen hayat görüşü ve hâlâ devam eden tasavvuf ışığıyla tüm dünyayı aydınlatmaya devam eden bir fener timsali bizlere halen yol açmaktadır. Yazdığı eserler en değerli miras olarak ondan bize kalan emanetlerdir.
Pîr, Mesnevî’sine “Bişnev” yani “Dinle” diyerek başlar. İlk öğreti dinlemek üzerine olup beytin devamı ise şöyledir:
“ Bişnev inney çün şikâyet mî küned/Ez cüdâyîhâ hikâyet mî küned."Yani "Şu neyin nasıl şikâyet etmekte olduğunu dinle. Onun feryadı ayrılıkların destanı, hikâyesidir" der.
İlk onsekiz beyit Mevlana Hazretleri tarafından bizzat kaleme alınmış, diğer beyitler ise Hüsamettin Çelebi’ye Pîr tarafından dikte ettirilmiştir.
Bu beyitler bize neyin ağzıyla konuşur. Nasıl ki ney kamışlıktan koparılır, bekletilir daha sonra içi boşaltılırsa insan da hakikate ulaşabilmek ve nefsi arzulardan sıyrılabilmek için çeşitli imtihanlardan geçer. Sonunda neyden çıkan ses yalnızca “Hû” dur ki bu Esma tüm Esmaları kapsar.
Tüm bunların aydınlığında Mesnevî’yi ne zaman elime alsam ‘neden ders olarak ülkemizde okutulmadığını’ sorgular dururum. Bu topraklarda yaşayan Hazreti Pir’in ve değerlerinin gerçek manada anlaşılamamasına hüzünlenirim.
Öyle ki Mevlevilerin su içtikleri bardaktan, üzerlerine örttükleri örtüyü, ayak bastıkları topraktan, secde ettikleri seccadeyi, geçtikleri eşikleri dahi kaşıklarını öpüp nasıl teşekkür ettiklerini düşününce halimize hayıflanmamak elde mi?
Aynı topraklarda hayat sürüp izlerinden bu derece habersiz olabilmek sizce de çok düşündürücü değil mi? Okuyup dinlediğimiz haberler “Bu kadar da olamaz.” dedirtiyorsa, çocuklarımız adına endişelerimiz günden güne artıyorsa gidişatı sadece izlemek ne kadar doğru?
Özümseyemediğimiz her değer ve sahip çıkmadığımız her ışık sırtımıza ancak kamburdur. Ne zaman ki alır dilimizden gönlümüze yerleştiririz işte o zaman değişim gerçekten başlar. Ötesi bi kaç lakırdıdan fazlası değil.
Sevgi ve saygı ile...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.