Dur
Yetiş, koş, sorgula, ara, bul... Liste böyle uzar gider.
Peki ya durmak?
Hayat içinde en çok unuttuğumuz şeylerin başında gelmiyor mu sizce de?
Kaç kez sadece durup dinledik kendimizi? Yüreğimize kaç tohum ektik?
Sadece içimizden geldiği için dış faktörleri kulak ardı edip öylece sustuk?
Koşmaktan yorulan bacaklarımıza, dinlemekten yorulan kulaklarımıza, açıklamak için didindiğimiz dilimize “Dur ve dinlen.” dedik?
Otomatik bir araç gibi kullandığımız uzuvlarımızın haricinde ruhumuzu bu keşmekeşten çekip çıkardık mı? Dahası bu durumu hiç düşündük mü?
Durmak, esasen yol almaktır. Koştum sandığını yakalamaktır. Varılmaz diye düşündüğünü yanı başında bulmaktır. İdraktır, özüne dönüştür, bu dönüşe yol açıp feraha ermektir.
Sanırız ki yürüyünce biter yol.
İsteriz ki konuşunca anlaşılsın her şey.
Emelimiz duyduklarımıza amel etmek oluverir.
Hissetmeden, dokunmadan, anlamadan biten her şeye teşekkür eder hale geliriz.
Oysa durmak öyle midir?
Nefes alışverişindeki sesi hisseder insan.
Kalbinin ritmini duyar.
Dilin sadece konuşmak için değil susmak için de yaratıldığını fark eder.
Dinlenen bedeninde ruhu koşmaya başlar bu kez.
Aşılamayacak mesafeler yaklaşır.
Yara yâr olur ve dile hamd düşer.
İdrak etmenin lezzetini duyar ta derinden.
Önceleri koştuğu yollara sırtını dönerken durduğu zamana şükreder.
Ne dersiniz duralım mı? Dünya yeterince koşmuyor mu zaten?
Sevgi ve saygı ile...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.