Zaman ki...
Yol uzun sanar da öyle koşturur ya insanoğlu; değil aslında... Ne yol çok uzun ne elde olan baki...
Dinlemeden anladığımızı sandıklarımızda, anladığımız için duyma ihtiyacı taşımadıklarımızda fani.Geçip giden zamana ayak uydurma çabası sadece bizimkisi. Düşe kalka, yara bere içinde kalsak da kalbi gözyaşı ile temizleyip, yola revan olmak en önemlisi.
Özün yandığına gözün dayanabilmesi ya da Rahman’a kendini bırakıvermesi diğer bir deyişle... Kahrını lütfuna katık edip özümsemek. Kim bilir belki de böyle böyle adımlarla sırra erişmek.
Sardunya misali yağmura eşlik ederken, kırılmış bir dalımızla toprağa tutunma çabası. Rahmetin zahmette saklandığını hissederek şemsiye açmamak belki yağmura. Kırdığı daldan çok köklerimizi sağlamlaştırdığına inanarak şükretmek devamında. Zor olanın kök salmak mı yoksa tutunmaya çalışmak mı olduğunu anlayacak zamanımız var mı? O da muamma...
Demem o ki; kiminin yolun başında pes ettiği kiminin ise varış çizgisine değin sabrettiği bir maraton belli ki hayat. Ve bir çok dönemeç var bizi bir sonraki parkura hazırlayan. Kimi dönemeçler öyle sert ki ucundan dönüyoruz uçurumların, kimileri de öyle rahat ki dönemiyoruz yanlış olan yollarımızdan.
Böyle böyle akıp giderken zaman, sadece bi damla gözyaşı kalıyor gidenin ardından. Eline dokunamayacağımızı bile bile toprağını sıvazlıyoruz çoğu zaman. Hatıralarına sarılıp, fotoğraflarıyla konuşurken buluyoruz kendimizi. Dudaklarımızda Fatiha ılık bir meltem oluyor. Sustuğumuz her kelime yüreğimizde ukte barındırıyor. Vesselam...
Sevgi ve saygı ile...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.