Erol Sunat

Erol Sunat

İDLİB!

İDLİB!

İdlib ocaklarımıza ateşler düşürdü. 34 şehidimizin vatan topraklarımıza tevdi edilen cenazelerinde, gözyaşı vardı.

Tabutlara sarılan analar vardı, babalar vardı, eşler vardı, çocuklar vardı, kardeşler vardı. Selam duran evlatlar, bacılar akrabalar, hemşeriler vardı.

Bir olmak vardı, beraber olmak vardı, şehitlerimizin cenazesini kaldırmaya omuz veren binlerce insan vardı.

Türkiye İdlib’de şehit düşen evlatlarına ağladı!

Son bir aydır İdlib’te 54 şehit vermişiz.

Şehitlerimizin silah arkadaşları, Rejim güçlerinin ateş kusan mevzilerini ateş topuna döndürdü.

İmha etti.

Belini kırdı.

Onları destekleyenlerde, desteklemeye devam edenlerde kime çattıklarını, kimin karşısında durduklarını bir kez daha anladılar.

Resmi açıklamalara göre, yaralılarımızı almaya giden ambulansların dahi vurulması, insanlık suçu işleyenlerin ruh halini yansıtıyor.

İdlib, bizim içinde bıçağın kemiğe dayandığı, kemiği kesmeye başladığı bir nokta.

Orta Doğu coğrafyasında, dost denen bir kavramın olmadığı,

Dengelerin karşılıklı çıkarlara dayandığı sır değil.

Suriye’de uzun zamandan beri Rusya, sonra Fransa, İsrail, İngiltere, İran ve Almanya derken şimdi de, Amerika var!

Rejim güçlerinin arkasında Rusya, diğer terör örgütlerinin arkasında da Amerika duruyor.

Aynı anda iki ayrı dev güçle ve yandaşlarıyla birlikte komşuluk yapıyorsunuz!

Onların şımarttığı, eline silah verdiği, sırtlarını sıvazladığı rejim güçleriyle ve çeşitli adlara sahip irili-ufaklı terör örgütleriyle karşı karşıyasınız!

Lafın gelişi onlarla savaşıyorsunuz, ancak karşınızda ki asıl güç Rusya ve Amerika.

Güya, ikisi de birbirlerinden hoşlanmıyorlar, lakin aralarından su sızmadığına da dünya şahit.

Yaramaz ve şımarık, ne yapsalar hoş görülen, aferin, böyle yapmaya devam edin denilen insanlara bu coğrafyayı açtıklarından beri, kan ve vahşet dur durak bilmiyor!

 

CABER KALESİ!

Yapılan açıklamalarda, dostumuz, kardeşimiz, müttefikimiz deniyor ya…

Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı, kalmadığı, bulunmadığı aşikâr değil mi?

Verdiğimiz şehitlerden sonra, Din kardeşlerimiz olan ülkeler ne yaptılar?

Yas mı ilan ettiler, bizi teselli mi ettiler? Bayraklarını yarıya mı indirdiler!

İdlib, din kardeşliği mevzusunu da, masaya yatırdı!

İdlib, resmi açıklamalara göre 34 evladımızı bizden kopardı aldı.

Biz Suriye’den ne alacağız?

Ne zaman Suriye dense,

Aklımıza ilk gelen yer,

Aklımızdan hiç çıkmayan yer, Caber Kalesi.

Caber, Türk toprağıdır.

Suriye meselesi nasıl hallolur?

Ne zaman hallolur bilemeyiz!

Ancak, bizim en önemli taleplerimizden birisi “CABER KALESİ” olmalı.

Çünkü Caber, ne Suriye’ye, ne Rusya’ya, nede Amerika’ya aittir.

Tekraren söylüyoruz ki, Caber, bizimdir ve TÜRK toprağıdır.

 

SINIRLAR AÇILDI GERÇEK ORTAYA ÇIKTI!

Türkiye’nin, Suriyeli ve diğer sığınmacılar için kara ve deniz sınırlarını açması sonrası ekranlara yansıyan görüntüler, sığınmacılara Ensar-Muhacirin yaklaşımında bulunan insanımıza derin bir hayal kırıklığı yaşattı!

Türkiye bize kıymet vermiyor diyorlar! İyi ki, kara ve deniz sınırlarımız açıldı. Çünkü, başka türlü hakikatlerle yüzleşemeyecektik. Ülkemizi Avrupa ülkelerine gidebilmek için merdiven basamağı gibi kullananların, atlama taşı gibi düşünenlerin asıl maksatlarını öğrenemeyecektik!

2011 Nisanından itibaren, ölümün, vahşetin, kan ve ateşin önünden kaçıp, Türkiye’ye sığınanlar, Yunan adalarına denizden, Yunanistan topraklarına karadan dalgalar halinde koşarak, iltica etmeye çalışıyorlar. Gidenlerin neredeyse tamamı genç!

Türkiye’ye gelirken ölümden kaçıyorlardı, şimdi ise neşeden ve zevkten, koşmak ne kelime, uçuyorlar!

8-9 yıldır rehabilite oldukları,

Kendilerine geldikleri,

Kendilerini toparladıkları,

İltica için para biriktirdikleri,

Çoluk-çocuk sahibi oldukları Türkiye’den, Avrupa’ya doğru lastik botlara nasıl koştuklarını izlemeyen kalmadı. Yüzlerindeki mutluluk ise ekranlara yansıdı!

 

AVRUPA YERİNE KEŞKE VATANLARINA DOĞRU KOŞSALARDI!

İdlib, bize bir gerçeği daha gösterdi. İnsanımız, yöneticilerimiz hep birlikte gördük ki, kendi ülkelerinin huzuru için, geleceği için, hürriyeti için, direnmeyen, savaşmayan, mücadele etmeyen insanlar, kendilerine geldiklerinde ülkeleri için savaşmaya koşacakları yerde, Avrupa’ya koşuyorlar!

“Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım demiş” diye güzel ve yerinde bir sözümüz var. Anlaşılan bu söz yalnızca Türk Milleti için geçerli.

Kendi ülkesi talan olmuş, yalan olmuş, viran olmuş,  harabe olmuş, yangın yerine dönmüş insanlar vatanlarını kurtarmaya gitmiyorlar!

Biz nereye gidiyoruz, ne yapıyoruz, nereye koşuyoruz, şaşırdık mı, aklımız başımızda mı demiyorlar!

Vatanımızı birileri kurtarsın, imar etsin, yaşanacak hale getirsin, bizde öyle gidelim havasındalar!

Bu nedir bilir misiniz?

Orta Doğu Coğrafyasında, Osmanlının son dönemlerinde o coğrafyadan çekildikten sonra,

Gertrude Bell ve Lawrence’in çizdiği uyduruk haritalarla kurulan,

Sözde devletçiklerin vatan olamayan topraklarında, millet vasfı kazanamayan halklarının düştüğü ibretlik durumdur!

Iraklı, Suriyeli ve Afgan mültecilerin Yunan adalarına ve Yunan toprağına olan koşusunu başka türlü anlatamazsınız!

Keşke, Avrupa’ya doğru yaptıkları koşuyu, vatanlarını kurtarmak için yapabilselerdi!

İnanın, biz Ensar olma vasfımızı hiç kaybetmedik. Antep gibi, Kilis gibi, Urfa gibi, Hatay gibi, Konya gibi Ensar şehirler sığınmacılara hem kollarını, hem gönüllerini açtılar.

Lakin, günümüzün Muhacirunları, ne tarihlerinden nede Hz. Peygamberden bir nişane taşıyorlar!

Ekranlara yansıyan o görüntüler,

Avrupa, gelin diye kollarını ardına kadar bir açsa, dört milyona yakın olduğu açıklanan sığınmacıları tutan olmazdı!

Dileriz, bu manzaradan sonra, uzunca bir süredir bizleri unutan, bizleri ihmal eden, bizleri görmezden gelen büyüklerimiz, yöneticilerimiz, vakıf ve derneklerimiz kıssadan hisse mukabili bir ders çıkarırlar!

 

*****

Şehitlerimize rahmet, acılı yakınlarına, silah arkadaşlarına ve Türk Milletine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Erol Sunat Arşivi
SON YAZILAR