"Medresetüzzehra" ile Sultan Abdülhamid Han, Cami-ül Ezher ve Yeni Yüzyılın Taçlandırılması!
"Medresetüzzehra" ile Sultan Abdülhamid Han, Cami-ül Ezher ve Yeni Yüzyılın Taçlandırılması!
Üstad Bediüzzaman şarkta bir Üniversite kurulmasını Sultan Abdülhamit Han'dan İstanbul'a gelerek talepte bulunmuştur..Ancak Bediüzzaman'ın bu fikri yeterince anlaşılamamıştır.Sultan Reşadın Kosova'ya Seyahatinde onunla beraber bulunup Van'da "Medresetüzzehra" adıyla bir üniversite kurulmasını istemiş, hatta temeli Van Edremit'te atılmıştır. Ancak Birinci Dünya Harbi çıkmayısıla yapılamamıştır. Bu üniversite Türkistan(Türki Cumhuriyetler )başta İran, Irak, Suriye, Hindistan, Afganistan ve Pakistan gibi Alem-i İslam’ın gençlerinin istifade edeceği bir Üniversite olacaktı. Bediüzzaman Sultan Reşat'la 5-26 Haziran 1911Tarhinde gerçekleştirilen Rumeli Seyahatine Erzurum -Trabzon Heyetiyle birlikte katılmış: Çanakkale, Selanik, Üsküp, Priştine ve Kosovaya kadar gidilmiş ve Kosova'da Medresenin ( Kosova Üniversitesinin) temeli atılmıştır. Üstad Bediüzzaman gidilen her şehirde konuşmalar ve hutbelerle heyete katkıda bulunmuştur. Sultan Reşat'ın bu Seyahatinin amacı, kurulacak medrese(Üniversite) ile Balkanların milliyetçilik akımlarıyla parçalanmasını önlemeye çalışmaktı. Aynı tehlike şimdi de var. Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da başta Amerika (İsrail'i temsilen) ve Avrupa devletleri tarafından PKK ve PYD’nin palazlandırılmasıyla ülkemiz parçalanmak isteniyor. Bir bölücü "Kürt Devleti” kurdurmak amacıyla maddi destek ve eğitimler devam ettiriliyor. İha ve Siha'larımızla kahraman askerimiz ve polisimizce terör örgütlerinin başları ezilmeye çalışılıyor. Çok şükür. Her ilde bir Üniversite açılması ve Doğu Anadolu'ya İç Anadolu'nun çoğu illerinden fazla yatırım yapılmasıyla tehlike geçici olarak giderilmeye çalışılıyor. Maddi yatırımdan ziyade Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun bölünmemesi için İslam kardeşliğini esas almak zorundayız. Bu konuda Bediüzzaman Hazretleri ve Kur'an Tefsiri olan Risale-i Nur Eserleri özellikle "İhlas" ve "Uhuvvet Risaleleri" hem bizim için hem de Kürt ve Arap kardeşlerimiz için ekmek kadar lazımdır. Üstad Bedîüzzamanın kaleme aldığı bu eserler: İslam kardeşliğini esas alıp Allah’ımızın, Peygamberimizin, Ülkemizin ve Bayrağımızın birliğini hatırlatıp devlete ve İslam'a bağlılığı pekiştiriyor. Risale-i Nur Talebesi olan Kürt Kardeşlerimiz hiçbir zaman Kürtçü olmayıp ülkesine ve İslam'a bağlılığını devam ettiriyor.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Sultan Reşad'a Doğu vilayetlerinde özellikle Van’ın böyle bir yeni üniversiteye kavuşturulmasıyla "Medresetüzzehra" ismiyle, Mısırdaki Afrika kıtasının eğitim merkezi olan "El Ezher Üniversitesi'nin " Asya’daki kız kardeşi olmasını tavsiye etmiştir. Bu üniversitede Fen ve Din ilimlerinin birlikte okutulacağı üniversitede Arapça, Türkçe ve Kürtçe'nin üniversite dilinde hakim olmasını istemiştir. Asya Kıtası Afrika'dan ne kadar büyükse bu yeni Üniversitenin yani "Medresetüzzehra'nın "da Camül Ezher'den o kadar büyük tesis edilmesi gerektiğini açıklamıştır. Ancak Birinci Dünya Savaşı çıkmasıyla Van Edremit'te temeli atılan ve ödeneği hazineden ayrılan üniversite akim kalmıştır. Daha sonra Bediüzzaman Cumhuriyet kurulduktan sonra aynı teklifi ilk Millet Meclisinde yapmış, 200 Mebustan(Milletvekili) yüz altmış üçünün imzasıyla "teklif" kabul edilip150 bin banknot yapılması için hazineden para tahsis edilmiş, ancak bir türlü yapılamamıştır. Mustafa Kemal'in Üstad Bediüzzamana Şeyh Sunusi yerine Şark Vaizi Umumiliği(Doğu Anadolu Umumi Vaizliği), 300 lira maaş ve bir Köşk tahsisi teklifini kabul etmediği için bu üniversite yapılmamış olabilir. Bediüzzaman tarihte Darul Hikmet-ül İslamiye Azası olarak görev yaparken aldığı maaşıyla kitaplarını bastırıp ücretsiz olarak millete dağıtan bir İslam alimidir. Devletten ve insanlardan minnet almayıp kendi tabiri ile iktisad ve kanaatle yaşayan bir İslam mütefekkiridir. Son yıllarda asılsız olarak Üniversite tahsisinin Üstad tarafından alındığını iddia etmek çok manasız ve mantıksızdır. Devlet hiçbir zaman kendi yaptıracağı binanın tahsisatını bir şahsa vermez, müteahhit yaptıkça kademe kademe ödeme yapar! Üstad Bediüzzaman Said Nursi dünya malının ve menfaatinin sorumluluğundan kaçıp Peygamberimiz (SAV)ı örnek alan bir şahsiyet olup, Urfa'da Otel Odasında 23 Mart 1960 tarihinde vefat ettiğinde, geride bıraktığı başlıca eşyaları: Bir çaydanlık, bir seccade, bir demlik üzerindeki elbise gibi sade o elbiselerin değişikleri gibi günümüz insanlarına göre kayda değmez maddi değeri olmayan şeylerdir. Ancak bıraktığı esaslı ve en büyük mirası Kur'an Tefsiri olan ve yaklaşık altı bin sayfalık Risale-i Nurlardır. Kur'anı’mızın asrımıza hitap eden tefsiridir.
Sadede gelecek olursak Üstad Bediüzzamanın Sultan Abdülhamid'den istediği Sultan Reşadın yapılmasına karar verdiği, ilk TBMM'nin yapılmasını kabul ettiği bu üniversitenin Yeni Yüzyıl, Bizim Yüzyılımız, “Türk Asrı "olacaksa bu ideale uygun kendi ayakları üstünde durabilecek devletten ödenek gelmese de eğitim ve öğretimini devam ettirebilecek altyapısı olmalıdır. Ancak altyapısını Milli Eğitimde ve Kültürde ve Sanatta kendi kültürümüzü kendi değerlerimizi hakim kılamadığımız bu ortamda, Türklüğe ve İslam'a yakışır bir Üniversiteyi İstanbul'da "Medresetüzzehra "Adıyla tesis edip Din ilimleri ve Fen ilimlerini birlikte okutulacak şekilde tesis edilmesi gerekmektedir.
İslam’ın Ekonomisinin, İktisadının, Kültür ve Medeniyetinin İslam’ın kurallarına uygun asrın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yorumlanıp pratik hayata geçirilmesine, ekmek kadar ihtiyaç var. Bankalar ve dövizler yokken Selçuklu, Osmanlı gibi büyük Cihan İmparatorlukları kurmuş asırlar boyu idare etmiş bir milletiz. Dönemin en güçlü ekonomilerini tesis etmiş bir ecdadın torunlarıyız. Ecdadımızdan öncelikle bizim ders alıp günümüz şartlarına uygun ekonomik modeller geliştirmemiz ve çok çalışmamız gerekmektedir. Ülkemizin ekonomisini ilk sıraya çıkarmamız ve dünyaya örnek olmamız icabediyor. Buna sadece bizim değil insanlığın ihtiyacı var. Bugün Amerika'da her sahada işini iyi yapan usta çırak sisteminde (Bizdeki Hoca Talebe)anlayışında çalışan sayılı ilim adamları var. Amerika’daki tüm çalışmalar birbiriyle alakadar olup koordineli sistemli bir düzende işliyor! Bizdeki gibi rastgele mastır ve doktora çalışmaları yapılmıyor. Her doktora ve her master bir problemi çözmek veya bir büyük projenin bir tarafını aydınlatmak için yaptırılıyor! Adamlar sistemi kurmuş o şartlara uyum sağlayanlar devam ediyor. Tüm dünyanın zeki ve başarılı öğrencilerini toplamayı ve çalıştırmayı biliyor! Bizler de bünyemize uygun çalışmaları neden yapmayalım?
Bu milletin kendine uygun bir İslam ekonomisi, ticareti, sanayisi, kültürü, ahiliği, yardımlaşması, dayanışması ve sosyal dengesi var olmalıdır. Bu özelliklerimize yeniden sahip çıkıp günümüz şartlarına uyarlanıp tam gaz devam etmemiz gerekiyor.
Bu kurulacak üniversite. YÖK’e bağlı olmalı ancak eğitiminde, Osmanlı'nın yükselme devri: Ak Şemseddinlerin, Molla Güranilerin yetiştiği ortamı ve özgürlüğü sağlamalıdır. Üniversitenin ekonomisi ve rektör dahil idarecileri kendi içinden seçilmeli siyasi iktidarlar karışmamalıdır. Üniversitenin maddi imkânları Külliyenin ve Vakıfların belli kaynak ve kira gibi gelirlerinden temin edilmelidir. Devlet bu Üniversitenin eğitim öğretim ve müfredat ve idari yapısına karışmamalı. Bağımsız bir Vakıf üniversitesi olmalıdır.
Osmanlı imparatorluğu gibi bir devletimizin eyalet sistemi yeni kurulan Amerika'da tatbik edilip, hukuk sisteminden yararlandıkları halde biz yüzyıldır batının (Avrupa’nın)hukuk sistemi ve idare sistemini direk alıp kendi bünyemize uygunluğunu bile tartışmadan uygulamaya devam ediyoruz. Her şeyimiz taklit üzerine kuruluyor! Taklit hiçbir zaman aslına yetişemiyor ve yetişemez.
İslam’ın iktisat, ekonomi, siyaset, sanat edebiyat, felsefe psikoloji sosyoloji fen ve teknolojik sahalara yeni katkılarını temin etmek, alternatif ekonomi, siyaset ve ilmi görüşleri oluşturup ilim dünyasına ve insanlığa kazandırmak gayemiz olmalıdır. Nasıl "Helal Gıda" dünyada yeni bir çığır aşmışsa aynı şekilde İslam’ın ekonomi, iktisat, yönetim sistemi, psikoloji ve sosyolojisi gibi tüm dallarda yeni bir çığır açabilme kabiliyeti taşıyor. Bunun işletilmesi dünya çapında ilim adamlarının yetiştirilmesine vesile olmakla mümkündür. Bu Üniversite için İstanbul'da Çamlıca Camii ve külliyesi başlangıç olabileceği gibi. İstanbul için daha münasip bir yerde yahut Kanal İstanbul güzergâhında da olabilir. Doğuda Van ya da Bitlis’te, Erzurum’da veya Konya ile Kayseri'de de olabilir!
Yirmi birinci yüzyılda İslam ülkesiyiz ancak İslam'a uygun dünyanın örnek aldığı bir İslam Ekonomisi’nin ve İslam Kültürünün temsilcisi değiliz. İslam âlemine ve insanlığa örnek olmamız gerekmez mi?
Yeni kurulacak "Medresetüzzehra Üniversitesi'nde" öğrencilerimizi: İslami ilimler ile gelişen yeni teknikler: Tarihi medrese adabıyla gerçek (Hoca -Talebe) diyaloğu ile İslam’ın özüne uygun okutmak gerekiyor. Cami-ül Ezhere fark atmak, dini ilimleri tahsil eden öğrencilerin fen ilimleriden de mahrum kalmamalarını sağlamak şarttır. Eğitimin Türkçe, Arapça ve Kürtçe ve olması ve özellikle Asrın Tefsiri Risale-i Nur eserlerinin ders kitapları arasında ,"İşaratül İ'caz" ve "Muhakemat " ile "Sözler'in" ve" Lemalar'ın" yer alması gerekir. Mezun olanların İlahiyat Fakültesi mezunlarının haklarından yararlanması, üniversitenin uluslararası bir üniversite statüsünde olup öğrencisini kendisi temin etmesi esas olmalıdır.
.Ortadoğu'nun ve Asya’nın en büyük Üniversitesinin kurulması Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhur ittifakının en gözde bir eseri olmalıdır. Eser öncelikle dünyanın kavşak noktası İstanbul'da ortaya konmalı ve yeni yüzyılı "Türk Yüzyılı'nı "taçlandıracak bu güzide eser olmalıdır. İnşallah. Neden olmasın? Hoşça kalın.
.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.