MEYDANLAR ŞEHİRLERİN KİMLİĞİDİR!
Her şehrin mutlaka bir meydanı olmalı, var olan meydanlar korunmalı, muhafaza edilmelidir gibi cümleler kurulsa ve temennilerde bulunulsa da, meydan kavramıyla fazla barışık olmadığımız gibi, meydanları daraltmak gibi, meydan vasfının ortadan kaldırılması gibi, meydanları yapılaşmalara kurban etmek gibi yanlışlarımızdan vazgeçemiyoruz.
Var olanları ortadan kaldırdıktan sonra, yeni meydanlar yapıyor. O meydanları yaparken de, meydan açmak uğruna şehirde yaşayanların görüşlerine başvurma nezaketini dahi göstermiyoruz.
Geçmişte, yeni tramvayların rengi dışında halkımıza danıştığımız ne var?
Mesela, Mevlana Meydanı yaptığımız yeşil alanı, meydan mı yapalım, daha da yeşil hale mi getirelim diye vatandaşımıza sorsaydık ne cevap alırdık?
İnanın, meydan yapacak başka yer mi bulamadınız diyenler çok daha fazla olurdu!
O soru sorulmadığı içindir ki, Mevlana Meydanı olarak yapılan yeşile küs, yeşile karşı, yeşille barışık olmayan, yeşili mumla aratan meydan, halkın gönlünde buruk bir meydan olarak kaldı, gitti.
Meydanı olmayan şehirler, öksüz ve yetim çocuklara benzer. Meydanlar şehirlerin tartışmasız kimliğidir. Avrupa’nın birçok şehri meydanlarıyla birlikte anılır ve tanınır.
Roma’nın Piazza Navona Meydanı, Madrid’in Puerto Del Sol Meydanı,Venedik’in San Marco Meydanı, Paris’in Concorde Meydanı, Londra’nın Trafalgar Meydanı böyle meydanlardır.
Şehrimizin en meşhur, en tanınan, bu ülkenin yetiştirdiği en ünlü siyasetçilerinin coşturduğu ve konuştuğu Hükümet Meydanını, kültür havuzlarıyla daraltıp, meydan vasfı ortadan kaldırıldıktan sonra, son yıllarda iki yeni meydan kazandı şehrimiz.
Tek tesellimiz, yeni meydanlarımıza, Mevlana ve Kılıçaslan isimlerinin verilmesi. İsimlerinin yaşatılması.
MEYDANLARI COŞTURANLAR, MEYDANIN KAHRAMANIDIR!
Meydanlar şenlenmeli, renklenmeli, hareketlenmeli deniyorsa, meydanlara doğru yürüyenler olacak, meydanları dolduranlar olacak, meydanlara coşku ve heyecan getirenler olacak, diyenler haksız değiller!
Meydanlar siyaset açısından renklenmeye başladı. Önümüzdeki günler, Köroğlu’nun dediği gibi, meydan gümbür gümbürlenir denilecek günlere gebe.
Yeni siyasi partilerin kurulacağıyla ilgili girişimlerden sonra, meydanlar yeni partilerin sözcülerinin açıklamalarıyla yankılanmaya başladı.
Önümüzdeki günlerde, meydanların ateşi de, temposu da düşecek gibi gözükmüyor. Çünkü meydanlar boşluğu sevmez, boşluktan hazzetmez, tenha meydan görüntüsüne tahammülü yoktur.
Meydanın bomboş durması, boş kalması meydanın hüznüdür.
Kim o meydanları coşturursa, meydanın kahramanı odur. Ben çıkarsam, şöyle olur, böyle olur diyenler var ya, bu meydanlar binlerce yıldır onlara benzemez kimleri gördü bir bilseniz! Kimini meydanlara gömdü, kimini omuzlar üzerinde gezdirdi.
Çıkarsınız meydana, dağarcığınızda ne varsa konuşur, anlatırsınız. Meydanda olanlar, meydana gelenler verir hakkınızda ki kararı.
Meydana çıkmak, meydanda konuşmak onun için herkesin hakkıdır. Meydanda herkese, her isteyene, her dileyene, her muradı olana yer vardır.
MEYDAN İNSANLARDAN DAHA VEFALIDIR!
Meydan; herkesin göreceği, saklanma ihtimali olmayan, ortada, kıyıda köşede kalmaya özen gösterenlerin asla tercih etmeyeceği, boşluk kaldırıp kaldırmayacağı herkese göre değişkenlik gösteren, ancak ortaya çıkacak her kim olursa olsun imkan tanıyan, şans tanıyan, inadına geniş, genişledikçe genişleyen, gelmek isteyen, koşmak isteyen herkesi kucaklayan alanlardır.
Meydanlara er meydanı denmiştir. Eskilerin tabiriyle er olan meydana çıkar diye anlatıla gelmiştir.
Meydan savaşları tabirini bilirsiniz. Orduların, Sultanların, Kralların, devletlerin, milletlerin çarpıştığı, zafere ulaştığı, mağlubiyetler yaşadığı, yenişemeden ayrıldığı o meydan, er oğlu erlere, koç yiğitlere, isimsiz kahramanlara hakkını teslim etmekten gurur duymuş, herkesin hakkını teslim etmiştir.
Çünkü meydanlar, insanlardan daha vefalıdır!
Meydan edebiyatın baş tacıdır. Şairler, ozanlar, hatipler söz atlarını meydana sürerler. O söz atları gözünü budaktan sakınmayan, lafını sözünü çekmeyen, bir sözle, bir kelimeyle, bir hitapla meydanı coşturan, meydana heyecan getiren sözleri taşırlar meydana. O meydanlar Mehmet Akif’i, Arif Nihat Asya’yı, Ozan Arif’i dinledi. Onların sözleriyle inledi.
Meydana ya çıkacaksınız, ya çıkarılacaksanız. Meydana çıkılmazsa, çıkmazsanız eğer, kimse sizi görmez, bilmez, tanımaz, çünkü, hakkınızda var olan tevatürleri rivayetleri bilmek ister meydanları çevreleyenler.
Meydan siyasetin gözbebeğidir. Roma’nın meşhur hatibi Çiçero, Roma meydanlarını inim inim inlettiğinde, kendinden sonra gelecek siyasetçilerin her fırsatta meydanlara çıkacağını bilse, ne düşünürdü, neler söylerdi, bilemiyoruz.
MEYDAN, YALANCILARI, İÇTEN PAZARLIKLI OLANLARI BİLİR!
Meydan hatipleri sever, meydan meydanı hıncahınç dolduranları sever. Meydanlar doldu taştı, kalabalıkları meydan almadı denmesine bayılır.
Meydan bomboştu, tek-tük insan vardı. Beklentilerin aksine meydanın yarısını bile dolduramadı. Böyle olursa, bu meydandan eli boş çıkılır. Madem ki, meydana çıkacaksın, meydana çıkmaya niyet etmişsin, meydan boşluk kaldırmaz diyenleri hiç mi dinlemediniz?
Meydan dolu dolu bir kavram. İçi boş kalırsa, lafta kalırsa, meydanın içi doldurulmazsa, ortada kalınır gibi meydanda kalınır. Meydana çıkmak hazırlık ister, alt yapı ister, inanç ister, yüreklilik ister, donanım ister, hitabet ister.
Neden mi?
İsterseniz tek başınıza çıkın o meydana… Varın ta… meydanın ortasına kadar! Söyleyin maksadınızı, niyetinizi, dökün meydanın orta yerine, paylaşın meydanla…
Meydan size inanır, itimat besler, güven duyarsa, o meydanın nasıl dolduğunu taştığını, anlayamazsınız, hatta inanamazsınız! Meydan sizin meydanları sevdiğinize inansın yeter!
Meydan değişik bir mihenk taşıdır. İçten pazarlıklı olanları, yalancıları, göz boyayanları, art niyetlileri, meydana çıkmadan önce kendince ince-ince hesap kitap yapanları bilir.
Meydana çıkmak öyle sanıldığı kadar kolay mesele değildir. Ya o meydandan alkışlarla ayrılırsınız, ya da hüsrana uğramış, bir daha meydanlara başınızı çevirmekten vazgeçmiş olarak!
Meydana çıkarken, ayakları titrer birçok insanın, dizlerinin bağı çözülür, nutku tutulur. Ne konuşacağını unutur!
Bizim neslimiz, er meydanlarını, savaşa döndürülen meydanları, siyaset meydanlarını, miting meydanlarını ve seçim meydanlarını gördü.
O meydanlarda sevinci ve hüznü yaşadı, coşkuyu ve heyecanı tattı. Vefayı ve vefasızlığı gördü. Gemileri yaktıkça yakanları, yine yakmak üzere olanları, sözünden dönme rekoru kıranları, her devrin adamı olanları meydanlarda yakından tanıdı.
Meydan deyince yüreğimizin burkulması, biraz da ondan!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.