Şam’da örnek bir idareci
İstanbul Müftü Yardimcısı iken müftü Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Beyin bana söylediği “En iyi idareci, kanunlara uymak suretiyle insanların durumlarını da göz önünde bulundurarak en iyi şekilde idare edendir.” sözünü hiç unutamam. Bir idareci, idaresindekileri etkileyerek motive edebilmeli; işlere yön verebilmeli, bir işin daha iyi yapılmasını sağlayacak tekliflere daima açık olmalı, eski metotlardan daha tesirli olabilecek yeni yollar aramalıdır. Onların Cehenneme gitmesine sebep olmamalıdır. Her konuşması Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından olmalıdır. Bu zamanda, meşhur olmamak, göze batmamak ve fitneye sebep olmamak gerekir. Şam’da örnek bir idareci denince, ilk olarak akla Ömer bin Abdülaziz gelir.
Ömer bin Abdülaziz, adâleti, insâfı ve güzel ahlâkı ile meşhur sekizinci Emevî halifesidir. 679 târihinde Medîne’de doğdu. Hazret-i Ömer, halîfeliği zamânında bir gece Medîne’de kol gezerken sabaha karşı bir evden, bir kadının kızına; “Süte su koy!” dediğini işitti. Kızın da; “Emîrü’l-Müminîn hazret-i Ömer süte su katmayı yasak etti.” cevâbını verdiğini ve annesinin; “Emîrü’l-Müminîn nereden bilecek.” demesi üzerine de; “O görmüyorsa Allahü teâlâ görüyor.” dediğini işitti. Hazret-i Ömer bu hâdise üzerine o kızı araştırıp, oğlu Âsım’a nikâh etti. Âsım’ın bundan bir kızı oldu, bundan da Ömer bin Abdülazîz hazretleri dünyâya geldi.
Ömer bin Abdülazîz hazretleri dîne sokulan bid'atleri ortadan kaldırıp, unutulmuş sünnetleri meydana çıkarmaya çalıştı. Hadîs-i şerîfleri toplatıp, kitap hâline getirdi. Mezhepler hakkında; “Eshâb-ı kirâmın ictihadları farklı olmasaydı, dinde ruhsat, kolaylık olmazdı.” buyurdu. Hazret-i Ali ile ictihad ayrılığından muharebe edenler için buyurdu ki: “Allahü teâlâ, ellerimizi bu kanlara bulaşmaktan koruduğu gibi, biz de dilimizi tutup, bulaştırmayalım!” İmâm-ı Şâfiî hazretleri de böyle söylemiştir.
Reyyâh bin Ubeyde şöyle anlatır: “Ömer bin Abdülazîz hazretleri Medîne’de vâli iken bir gün koluna girdiği zayıf bir ihtiyarla birlikte gördüm. Bu ihtiyarın onun yanında böyle durmasına hayret ettim. Sonra Ömer bin Abdülazîz’in yanına gidip ona; “Allahü teâlâ sana iyilikler versin. Yanınızdaki elinizden tutan ihtiyar kimdi?” dedim. Bunun üzerine bana; “Ey Reyyâh! Bu kardeşim Hızır aleyhisselâmdır. Bana ileride âdil bir idâreci olacağımı haber vermeye gelmiş.” diye cevap verdi.”
Ömer bin Abdülaziz, 720 târihinde kölesi tarafından zehirlenerek şehîd edildi. Cenâzesi Şam yakınlarındaki Hunasi’den alınıp Humus yakınlarındaki Deyr es-Sim’an denilen yere defnedildi.
Halîfeliği zamanında yaptığı bütün işlerde gözleri önüne kıyâmet gününü getirirdi; halkının haklarını lâyıkıyla yerine getirememekten çok korkuyordu. Halîfeliğini adâlet ile yürütüp, Hulefâ-i Râşidîn’in (Dört büyük halîfe) yolundan ayrılmadı. Önemli memuriyetlere dirâyetli ve âdil bildiklerini tâyin etti.
Ömer bin Abdülazîz'in son Cumâ hutbesinin başlangıcı şöyleydi: “Ey muhterem müslümanlar! Şunu iyi biliniz ki, lüzumsuz bir hiç olarak yaratılmadığınız gibi, yaptığınız işlerden de sorgu ve sorumsuz kalacak değilsiniz. Gelmiş ve nihâyete kadar gelecek insanların toplanacağı bir mahşer ve orada adâlet terâzilerinin kurulacağı bir mahkeme vardır. Onun tek hâkimi, azamet ve kibriyâ sâhibi yüce Allah'tır. Âhiret korkunç bir gündür. Yürekleri parçalayan, çocukları ihtiyar yapan, kişiyi kardeş, evlâd ve iyâlinden kaçıran, peygamberleri, melekleri titreten bir gündür. Cenâb-ı Hakk'ın celâl ve azametiyle tecellî edeceği o günde, kimde kuvvet ve tahammül kalır! Bununla berâber Allah’ın rahmetinden de ümid keserek hüsrâna düşmeyiniz. Ey muhterem cemâat! Muhakkak biliniz ki; mahşer gününde emniyet ve korkusuzluk, bugünden o günü düşünüp de Allah’tan korkan, küfür ve günahtan sakınan ve bu fânî âlemi bekâ âlemi olan âhirete üstün tutarak, şehvânî hislerinin esiri olmayanlar içindir. Bunun aksi harekette bulunanlar muhakkak aldanır. Hayat ve ömür sermâyesini haksızlık ve yolsuzluk arkasında tüketen eli boş ve nedâmet, pişmanlık içinde kalır. Bugün; siz, sizden öncekilerin yerini tutuyorsunuz. Fakat elbette sizin de yerinizi tutacaklar var. Görüyorsunuz ki, gelenler durmuyor, gidenler geri dönmüyor. İster istemez gideceğimiz bu mahal, her şeye sâhib olan cenâb-ı Hakk’ın huzûrudur.” Allahü teâlâ mahkeme-i kübrâdan beraet etmeyi nasip eylesin.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.