Tarihi Gömmekten Vazgeçecek Miyiz?
Konya tarihi doku zengini, birçok medeniyetin kesişme noktasında olan istisnai şehirlerden biri. Bu şehirde kültür dokusu, tarih dokusu, turizm dokusu iç içe… Nereyi kazsanız, tarih fışkırıyor.
Bu zengin dokunun farkında değilmişiz gibi davranmak ise bu şehrin handikabı…Yakın bir tarihe kadar, nerede tarih çıksa, adeta tepe tepe gömdük! Üzerini örttük. Alelacele kapattık!
Sıra ahkam kesmeye geldiğinde ise, tarihten, kültürden, turizmden dem vurup döktürüyoruz!
Yıkılan, yıkılmasını seyrettiğimiz, yıkılsın diye beklediğimiz edebiyatımıza “tarih oldu” ifadesiyle giren anlatım, bu şehrin hüznü, bu şehrin hicran yarası, bu şehrin açmazı, bu şehrin iflah olmaz hali ve ahvali…Ne pişmanız, ne de değerlerimizi gömmekten vazgeçmeye niyetimiz var!
Tarihle barışık değiliz, zoraki de olsa arada bir ayıp olmasın babından bu şehir Selçuklunun Başkenti falan diyoruz!
Kültürle olan küslüğümüzü sürdürmeye öylesine devam ediyoruz ki, kültürün neredeyse ölüsüne-dirisine, düğününe, derneğine dönüp bakmaya niyetimiz yok, kafamızca canlandırdığımız kültür tarifinin bu şehirle alakası yok! Bu şehrin direnişini görememe noktaları da bitti. Şehir es geçilen, pas geçilen kültürünü geri istiyor!
Turizmden kapak kaldırmamak için, bize sadece Mevlana yeter diyenlerin, 17 Aralık gününü dahi ona çok görüp, elinden nasıl almaya çabaladıklarını gördük.
Aslında dört dörtlük bir turizm şehri olan Konya’nın turizm değerlerinin nasıl yalnız ve ortada bırakıldığını, “- ecek ve -acak” diye biten cümlelerle ileri sürülen gerekçe ve mazeretlerin artık hiçbir anlamı kalmadığını gerekçeleri ileri sürenlerden başka herkes hem gördü, hem şahit!
Bunun adı tarihin, kültürün ve turizmin diri diri gömülmesi gibi bir şey!
Ancak bu kavramları henüz gömen olmadı! Gömen gömdüğünü sandı. İnkıtâya uğrattı sadece!
Tabiri caizse asırlara meydan okuyan o değerler, onları gömmek isteyenlerin tamamını gömdükten sonra yaşamaya ve var olmaya hep devam ettiler!
Yapanın yaptığı yanına kâr kalmadı yani…
*****
Konya Büyükşehrimizin, Bedesten çalışması, Alaeddin tepesi ve çevresi düzenlenmesi, Mevlana ve çevresi çalışmaları, Yeni Buğday Pazarı gibi çalışmalar, Karatay Belediyemizin öncülük ettiği, Boncuklu Höyük gibi, Obruk Han gibi çalışmalar, Meram Belediyemizin Şükran Mahallesindeki çalışmalarında Konya surlarını gün ışığına çıkarma çalışmaları tarihin, kültürün ve turizmin geri dönüşü…
Miryakefalon gibi zaferlerin, Konya’nın Başkent oluşu, Konya’nın fethi gibi tarihlerin hatırlanması, adeta yeniden ortaya çıkarılması bu geri dönüşün güzellikleri…
Bir gün mutlaka birileri gelir, unutulan ne varsa çıkarır ortaya…
Öyle şeyler ortaya koyar ki, şehri yaşayanlarla…Şehri tarihiyle…Şehri kültürüyle… Şehri turizm değerleriyle… Yeniden buluşturur, yeniden barıştırır, yeniden kaynaştırır. Bunun önüne geçilemez!
Belediyelerimizin tarihe, kültüre ve turizme destek olma, destek verme gayretleri, Konya’ya renk katacak, bu şehri kendine getirecek adımlar.
*****
Tarihi Konya’nın, tarihi sokaklarının ve mahallelerinin birçoğunu kentsel dönüşümlerle yok ettik.
Kültür ve tarih dokumuz, beton yığınlarının altında kaldı. Betonlara ve hırslarımıza kurban verdik, bu şehrin güzelliklerini...Yaşatmak yerine, canlı tutmak yerine, üzerlerini betonla kapattık, diri diri gömdük desek çok daha doğru!
Betonlaşmanın silik, ruhu olmayan, heyecansız, soğuk, itici, insanı karamsarlaştıran atmosferi, şehrin üzerine bir heyula gibi çökmüş vaziyette…
İster dikey mimari, ister yatay mimari olsun fark etmez!
Konya o samimi, o içten, o sıcacık, o insanın içini ısıtan özelliğinden her geçen gün uzaklaşıyor.
Şehrin dokusuyla birlikte, o kendine has kokusu da kaybolmaya yüz tutmuş vaziyette…Yalancı ve sözde meşguliyetlerden başını kaldıramayanlar, zaman fakiriyiz diye name çekenler, kaldırın başınızı da, birde bu taraflara bakın!
*****
Bu şehir rastgele bir şehir değil…Başkent olarak rastgele yada tesadüfen seçilmiş bir şehir hiç değil!
Bu şehrin mayasında, toprağında, doku dediğimiz o harikulade özelliklerinde bulmamız, keşfetmemiz, ortaya çıkarmamız gereken Konya’yı Konya yapan bir şeyler var!
Bu şehir yaşayan bir şehir. Antik çağlardan bu yana ayakta…
Bu şehrin bir ruhu olduğunu, kendini kimin ne kadar düşündüğünü, düşünmediğini bilmiyor mu sanıyorsunuz?
Önemli olan bu şehre neler kazandırıldığı…Bu şehrin sırtından neler kazanıldığı değil!
Varsayalım bin küsur eviniz var! Bilmem kaç yüz dükkanınız, bilmem kaç metre kare arsanız, araziniz!
Dünya malı dünyada kalmıyor mu?
Önemli olan biriktirmeye doyamadıklarınız değil! Önemli olan, bu şehre ne kazandırdığınız, bu şehrin hangi değerini koruduğunuz, hangi kaybolmuş kültür değerini, tarihi değerini, turizm değerini ortaya çıkardığınız!
*****
Kendi tarihi değerlerini, kendi kültürel değerlerini, kendi turizm değerlerini gözünü kırpmadan, yüreği sızlamadan gömenleri siz zannediyor musunuz ki, bu şehir hoş görecek, affedecek?
Bundan yıllar önce tarihi gömüyorduk, şimdi, ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
İnanın, tarihi ve tarihi dokuyu ortaya çıkarmak, hak etmiş olduğu değeri vermek, gömmekten daha iyidir. Gömmek, deyince, bile bile gömmekten bahsediyoruz.
Bir ara Zindankale Otoparkı yapılırken, meydana çıkan Konya surlarını gömmüştük.
Sonra, kent meydanı düzenlenirken, meydanın altından çıkan lahitler filan oldu, onları da gömdük!
Alaeddin Tepesini yıllardır kazıyoruz! O tepenin elimizden çekmediği kalmadı! Vurduğumuz her kazma, Selçuklu Sultanlarının ruhunu incitmiyor mu sanıyorsunuz? Bir an önce bitirin şu işkenceyi de, Sultanlar şehrinin, Sultanlar tepesinde yatan Sultanlarımız huzur ve sükun bulsunlar artık!
*****
Ermenek’te ki Görmeli Köprüsünü hatırlayan var mı? O köprüyü de görmesinler, görülmesin, bizden sonraki kuşaklara kalmasın diye olacak, HES Barajının altında bıraktık! O güzelim köprü baraj sularının altında kaldı. Gömüldü gitti!
H.706, Miladi 1305 tarihinde Karamanoğullarından Mahmut Bey oğlu Halil Bey zamanında Mimar Aciz Yusuf oğlu Süleyman tarafından onun emriyle yapılmış.
Kitabesinde, “ Sultan-ı Azam emniyetle geçilmek üzere bu köprünün yapılmasını emretti. O Sultan-ı Azam ki, alemde Allah’ın gölgesidir. Dünya ve din üzerinde feth babasıdır. Bu kimdir derseniz. Karamanoğullarından Mahmut Bey oğlu Halil Beydir” yazıyordu.
21 Ağustos 2000 tarihinde altıncısı yapılan Ermenek Sıla Festivali sırasında, zamanın Devlet Bakanı rahmetli Fikret Ünlü’ye, Ermenek Kaymakamı’nın makam odasında, Görmeli Köprüsünün taşlarının numaralanarak, sökülmesini ve Ermenek’in girişine dikilmesini teklif etmiştim. Dönemin Ermenek Belediye Başkanı Uğur Sözkesen, dönemin Karaman Valisi Ali Akan, dönemin Ermenek Kaymakamı İbrahim Yalçın ve benimle birlikte olan dostlarım bu olaya şahit. Ancak bu teklif sayın Bakan’ın ilgi göstermesine rağmen gerçekleşemedi!
Ermenek dönüşünde de, aynı konuyu işleyen bir makaleyi Konya Postası Gazetesinde ki köşemde yayınlamıştım. Karamanoğlu mimarisinin şaheserlerinden biri olan GÖRMELİ KÖPRÜSÜ, o tarihte 701 yaşında ve faal bir köprüydü.
Göksu nehrinin gök mavisi sularını tam yedi asırdır seyrede, seyrede o günlere kadar gelen köprü, şimdi HES Barajının altında, çoktan tarih oldu, çoktan unutuldu. Kimsenin de umurunda değil!
Bu köprü, Ermenek için bir gurur ve onur meselesiydi...
Bu köprü, Karamanoğullarının kültür mirasıydı...Kültürümüzün hoyratça yok edilmesine nasıl seyirci kaldığımızın bir başka hazin örneğiydi. Yazık oldu, yazık edildi…
Mimar Yusuf oğlu Süleyman’ın ve köprünün banisi Karamanoğlu Mahmut Bey oğlu Halil Beyin kemikleri sızlıyor şimdi!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.