Tedbir Takdir Sorumluluk
İnsan ve insanlık, hayat adını verdiğimiz süreç içerisinde zaman zaman deprem, sel, yangın gibi doğal afetlere; savaş ve terör saldırılarına maruz kalarak telafisi mümkün olmayan can ve mal kayıplarına uğramaktadır. Ülkemiz insanı da bu olaylardan nasibini almış, almaya da devam etmektedir. Gerek doğal afetlerle gerekse insan hatalarıyla olsun dünyanın her tarafında farklı şekillerle bu olaylar yaşanacaktır. Bu tür olayları tedbir, takdir ve sorumluluk ekseninde değerlendirmeliyiz.
Adana’nın Aladağ İlçesi’nde bir öğrenci yurdumuzda çıkan yangın sonucu on iki çocuğumuzu kaybettik. Hepsine Allah (cc) rahmet eylesin; başta ana baları olmak üzere tüm sevenlerine sabır versin. Acının büyüklüğü karşısında insanın içinin acımaması mümkün değil; hepimizin içini de acıtmaktadır. Ancak, elhamdülillah inanıyoruz ki; Hz. Allah’tan geldik ve yine Hz. Allah’a (cc) döneceğiz. Her canlı Allah’ın (cc) takdir ettiği ömür kadar yaşar; ömür ne bir nefes uzar ne de kısalır.
Yaşanan bu acı olay, ülkemiz gündemini meşgul ederek açık oturumlara konu olmaktadır. Açık oturumlara katılanların bir kısmı bu tür olayların bir daha olmaması veya en aza indirilmesi yönünde yapıcı eleştirilerde ve önerilerde bulunurken; bir kısmı da “mal bulmuş mağribi” gibi bu olayın üzerinden hükümete, belediyelere, vakıflara, cemaatlere ve tarikatlara saldırmaktadırlar. Olayın sonrasında televizyonları izledim ve izledikçe hayretler içinde kaldım. Suçlamalar, ithamlar o kadar kasıtlı, bilgiden yoksun cahilane ki; insanın içinden “yuh ulan yuh” demek geçiyor. Diyeceksiniz ki kim bunlar? Bunlar:
1-En hafifiyle, İslam’a uzak; İslami olan her şeye karşı olan “biz de Müslümanız” demekten de kaçınmayan; aslında Müslümanlıkla yakından uzaktan (cenaze hariç) alakası olamayan kesimler!
2-İslamı kimseye bırakmayan, işleri güçleri Müslümanları eleştirmek, küçük görmek ve tasavvufa saldırmak olan “münafık” tipler!
Bir televizyon programındaki katılımcıları izledim, izledikçe insanlığımdan utandım; bu ne düşmanlık bu ne kin anlaşılır gibi değil; sanki her şeyin suçlusu cemaatler, tarikatlar; kısaca İslam! İşin ilginç yanı cemaat ve tarikatlar üzerinden İslam’a vurmaya çalışanların çoğu da Müslüman Türk Gençliğini ahlaksızlaştırmak, çağdaşlık aldatmacasıyla değerlerinden koparmaya çalışanlar. Bunlarında dernekleri, vakıfları var; bir zamanlar basında çok yer aldı; tutmuş oldukları dairelerde kız ve erkek öğrencileri beraber kaldırıyorlardı. Şimdi de kalkmışlar o güzelim Allah’ın dinini öğretmeye çalışan yerlere salyalarını akıtarak saldırıyorlar da saldırıyorlar!!!
Neymiş efendim, bu yurtlarda çocukları sabah namazına kaldırıyorlarmış, din öğretiyorlarmış vs. Kızlarla erkekleri bir araya doldurup ahlaksızlık yaptırsalardı hoşunuza giderdi değil mi?
-Utanmazlar!
Öyle alçakça, vicdansızca iftiralar atıyorlar ki insanın tüyleri diken diken oluyor. Bu yurdun faaliyetlerini yürüten derneğin mensuplarının bağlı olduğu cemaatin, ülkemizin her köşesinde, dünyanın yüzden fazla ülkesinde hizmet veren yurtları, Kur’an Kursları vardır. Bu yurtların genelinin standardı, Türkiye’de faaliyet gösteren yurtların standardının üzerindedir. Bu insanların gayesi Allah’ını(cc), Peygamberini bilen; vatanını, milletini seven, namuslu gençler yetiştirmektir. Bu cemaatin mensuplarından bugüne kadar devletine, milletine ihanet eden, teröre bulaşan hiç kimse çıkmamış; bundan sonrada çıkmayacağına en kalbi duygularımla inanıyorum. Kendimi tanıdığım kadar, bu naif, saygılı, beyefendi insanları tanıyor ve güveniyorum. Elbette ki, her toplulukta olduğu gibi az da olsa bu cemaatin misyonuna aykırı hal ve davranışlar içinde bulunabilen insanlarda olabilir.
Bir başka ayıpta bu olay üzerinden hükümete saldırılması; yazık, inanın çok yazık! Sanki bu çocuklar ortada bırakılmış, çaresiz kalmışlar vs. Devletin pansiyonları, yurtları var; Taşımalı Eğitim kapsamında öğrenciler taşınıyor. Şu da bilinmeli ki bu yurtlara çocuklarını veren veliler çaresizlikten değil; çocuklarına milli ve manevi değerlerin kazandırılması ve çocuklara sahip çıkılması isteğindendir.
Yanlış anlaşılmasın, yaşanan o acı olayda sorumluluğu olanların suçları örtbas edilsin, yapılması gerekenler yapılmasın, demiyorum ve böyle bir şey de diyemem. Benim isyanım, bu olay üzerinden siyasi ve ideolojik rant elde edilmeye çalışılması; en önemlisi bu olay üzerinden İslam’a saldırılmasıdır. Bu açıklamalardan sonra “Tedbir Takdir Sorumluluk” üzerinde duralım.
“Kader” konusu; hassas bir konu olması hasebiyle kader konusuna girmemeye çalışacağım. Ancak, imanın altı şartından biri olan “KADERE İMANA” inanıyorum; kendini Müslüman olarak tanımlayan bir insanın “KADER”e inanmaması düşünülemez; çünkü, inanmamak insanı imansızlığa götürür. Peygamber Efendimiz(sav) “Kadere iman etmedikçe, başa gelecek olanın asla şaşmayacağına, başa gelmeyecek olanın da asla gelmeyeceğine inanmadıkça, hiç kimse iman etmiş sayılmaz” buyuruyor.(Tirmizi)
Kısaca Kader; insanın ömür boyu neler yapacağını, Allahü Teâlâ’nın ezeli ilmiyle bilmesi demektir.
-“Kaderimiz böyleymiş” deyip hiçbir şey yapmamak; ihtimal dahilinde olan olaylara karşı TEDBİR almamak doğru mudur?
-Kesinlikle doğru değildir. Hatta tedbir alamamak büyük vebal olup Allah’ın(cc) emrine karşı gelmek olur. Yüce Rabb’imiz, Nisa Suresi 71. Ayette, “Ey iman edenler, tedbirinizi alın” buyuruyor.
Başımıza gelecekleri bilmediğimiz için tedbir almak, sebeplerini yerine getirmek gerekiyor; çünkü bu dinimizin emridir.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed(sav), “Akıllı tedbir alır; tedbir almakta acizlik gösterme; tedbire rağmen bir işe gücün yetmezse “hasbiyallahü ve ni’mel vekil, de” buyuruyor.
-Tedbir takdiri bozar mı?
Asla ve asla tedbir takdiri bozmaz; Cenab-ı Allah bir şeyi murat ettiyse o iş olur; kimse engel olamaz. Müslüman, Allah’ın (cc)n emrine uyarak tedbir alır; takdir neyse onun olacağına inanır ve Allah’a(cc) güvenir.
-Niye tedbir almak gerekir?
Çünkü, tedbir kişiyi sorumluluktan kurtarır. Tedbirsizlik sonucu oluşan zarara karşı sorumluluk sahipleri Allah’a (cc) karşı sorumludurlar. Bırakınız diğer insanları; insan, kendine karşı bile sorumludur. Kendisine zarar verecek her türlü işi yapma hakkına sahip değildir. Vücut benim değil mi, ben istediğimi yaparım; sigara da içer, içki de içer; intihar da ederim, kime ne, diyemez; böyle bir hakkı yoktur.
Sonuç olarak; gerek birey gerekse devletin kurumları olarak her türlü yaşanabilecek olumsuz durumlara karşı gerekli önlemlerin alınması için yapılması gerekenleri yapmalıyız. Bu tür olaylar üzerinden kişileri ve kurumları karalama, siyasi ve ideolojik rant elde etme ahlaksızlığı içerisinde olmamalıyız. Çünkü, bu tür kasıtlı, bilgiden yoksun iftiralar toplumsal barışa zarar verdiği gibi çözüme yönelik çalışmalara da zarar verebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.