YİNE ÇEKLER İMDADIMIZA YETİŞTİ
Savaşçı bir milletin Avrupalılaşma adına entel takılması, kısa pantolonlar giymesi değişik renklerde takılması değil, kendisi gibi davranması gerekiyordu. Başarı için ilk iki maçta olmayan şeyler bunlardı işte hem saha içi hem saha dışında…
Kaderin bir cilvesi midir, şans mıdır, tesadüf müdür bilemeyiz, ancak 2008 yılında olduğu gibi umutların tükendiği bir anda yine Çekler yetişti imdadımıza. Gruptan çıkma konusunda baya bir aşama kaydettik. Gruptan çıkma mucize gibi görünürken şu an çıkabilmek için iki ihtimal var önümüzde. Ya Macarlar Portekiz’i devirecek ya da İtalya ve Belçika yenilmeyecekler. Kağıt üstünde baktığımızda ikinci seçenek daha olası görünüyor ama beklemekten başka çare de kalmadı.
Tarihimize baktığımızda en büyük problemin kupalarda devamlılığı sağlayamamak olduğunu gördük hep. Saman alevi gibi parlayıp sönmüşüz. 2000’de çeyrek final oynadıktan sonra 2002 Dünya Kupası ile hakkımızla ilk kez katıldığımız kupada üçüncü olma başarısı gösterdik maalesef sonraki kupa olan 2004 Avrupa kupasına finallere katılamadan, playofflarda veda etmiştik. 2006 Dünya Kupası’na gidemedik. 2008’de öyle bir geldik ki geri dönüşlerin unutulmaz maçların kupasında bu defada Avrupa’nın üçüncüsü olmuştuk. Fakat 2012-14’de yer bulamadık kendimize. 2016’da ise Konya’nın milli davayı göğüslemesi ile başlayan ve olması gereken bütün ihtimallerin gerçekleşmesi ile son bulan, en iyi üçüncü olarak kupada yer almayı başarmıştı millilerimiz.
Turnuvaya tutuk başladık, Hırvatistan maçında ilk yarı bir şeyler yapmaya çalışan ikinci yarı çözülen bir milli takım izlemiştik. Daha açık ve yumuşak oynayan İspanya maçında motivasyon sorunu yaşamayacağımızı düşünürken tarihi bir hezimetten kurtulduk dersek yalan olmaz sanırım.
İki maç sonunda bırakın puan almayı gol dahi atamayan bir milli takım vardı. Ülkede ilgili veya ilgisiz alakalı ya da alakasız, her kesim milli takımı, oyuncuların aldığı paraları, alamadıklarını, hocanın kazandığını konuşur olmuştu. Çek Cumhuriyeti maçı öncesi genel kanı savaşsınlar mücadele etsinler olmazsa yine olmasın ortak görüşüydü. Kimse takımın kötü oynadığından bahsetmiyordu. Takımda o milli takım ruhunu göremeyince verilen tepkilerdi bunlar ve Çek Cumhuriyeti maçı geldi çattı…
Kadrolar açıklandığında ümidim bir parça daha artmıştı. İsmail’in Volkan’ın Emre’nin on birde maça başlaması bende heyecan uyandırmıştı. Karşılaşma başlar başlamaz yapılan olumlu paslar koşma azim, geri mi dönüyoruz sorusunu sordurttu hepimize. Arda’nın ara pası Emre’nin müthiş bindirip topu kesmesi Burak’ın harika tek vuruşu ile adeta 1-0 önde başlıyorduk mücadeleye. Tekmeye kafa sokan sahada basmadık yer bırakmayan bir milli takım vardı . Oyun olarak eksiler olsa da artık savaşmayı öğrenmeye başlamıştık. İlk yarı direkten dönen top yürekleri ağza getirse de, milli takım adına son zamanlarda alay konusu olan, Ozan’ın güdümlü füzesi ile bir kez daha sevgi yumağı oluşturduk. Millilerimizin golü bulma, skoru koruma ve ikinci golü bulma adına aşama kaydettiklerini görmek güzel ancak kupayı almışçasına sevinmek ve böbürlenmek en büyük yanlışımız olur. Milli takım gruptan çıkmayı başarırsa rakip Galler olacak ve diğer liderlere göre bence üçüncü bitirdiğiniz son maçta gol bulup, puan aldığımızı düşünürsek hiç de fena bir rakip değil diye düşünüyorum. Ama kendimizi bilerek oynadığımız takdirde daha üst turlarda yer alabiliriz, tabi ki şımarıp kendimizi Kaf Dağı’nda görmeden.
Sonuç olarak herkesin bitti dediği bir anda gelen bu galibiyet ile herkesin umutları yeniden yeşerdi umarım dilediğimiz sonuçlar gelirde üst turları görürüz. Çünkü umutlanıp elenince travması daha ağır oluyor. Bu turnuvadaki en büyük kazancımız Emre Mor oldu ve şu durumda elemekten ya da elenmekten çok daha önemli bir konu bence…
Maçın Sözü; neyse ki çekler var, imdat çekici gibiler yine tam zamanında olması gerektiği yerde…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.