15 TEMMUZ SONRASI ÜNİVERSİTELERDE SORUŞTURMALAR
Üniversiteler her zaman yoğun tartışılan kurumlardan birisi olmuştur. 27 Mayıs 60 devriminde, 12 Eylül 80 darbesinde, özellikle de 28 Şubat muhtırasında, ardından AKP iktidarının ilk dönemlerinde cübbelerine sığınarak yürüyen hocalar unutulmuş değildir; daha bir sürü eylemler söylenebilir.
Herkes ister, bilimin ve hukukun bağımsız olmasını ve meşru zeminlerde tartışma ortamı bulmasını. Kalbinde azıcık vicdanı olan, bu ülkede bu iki konunda bağımsız ve bağlantısız olduğunu, insanlar ve kurumlar bazında eşit haklara sahip olarak yürütüldüğünü söyleyemez.
Ben bir öğretim üyesiyim ve bürokrasiden gelerek hocalığa başladım. Daha ilk akademik kariyerimde (doçentlik sınavımda) bilimsellikten ziyade sahip olduğum değerlerin tartışıldığına şahit olmuştum.
Bu sadece bir örnek ve en azından muhafazakâr meslektaşlarım bu tip meselelerle çok karşılaşmıştır. Söylemek istediğim, YÖK, üniversite yönetimleri ve hocalar; siyasette, sosyal hayatta, bilimde, teknikte; yani hayatın her safhasında derin tartışmalara konu olmuştur ve olmaktadır da.
Bugünlerde tartışılan 15 Temmuz kalkışmasında öğretim üyelerine bu kalkışmada düşen paydır.
Gerçekten zor bir süreç. Bu zorluk sadece muhatap öğretim üyeleri için değil, idareciler için de geçerli. Hiçbir idareci meslektaşlarının zor durumda kalmasını istemez. Öyle de, devlete kalkışmada bir yerde veya bir şekilde yer almışlarsa, başkaca da çaresi yok.
Konya’da 5 üniversiteden biri kapatıldı, ikisi şimdilik olay dışı, Selçuk ve Necmettin Erbakan ise kaynıyor, bazı arkadaşlar açığa, bazıları üniversite yönetimleri tarafından sorguya alındı. Bunlar ülkemin selameti için yapılması gereken hem de “kuvvetle yapılması gereken” çalışmalardır.
Meslektaşlarımızın hatta yakın çalışma arkadaşlarımızın dosyalarında ne vardır bilmiyorum ama esas mesele açığa alınan veya soruşturmaya çağrılan arkadaşların mağduriyetlerinin istismar edilmesidir.
Bunlar içerisinde bir kısım hak etmediği mağduriyetle karşı karşıya kalanlar olabilir. Bir de işin diğer tarafını düşünelim. Koskoca bir ülke, hainlerin saldırısı ile karşı karşıya kalıyor, devlet, otorite, yasalar, ekonomi alt-üst edilmeye çalışılıyor, öbür yanda yaralanmalar ve ölümler. Öyle ki gerçekleşmiş olsa idi 80 milyon, hatta hinterlandımızdaki 800 milyon insan nasıl bir durumla karşı karşıya kalacaktı sormak lazım gelmez mi?
Temennimiz odur ki “kendilerinin hiçbir PARALEL BULAŞIĞI olmadığını bilen arkadaşlar biraz sabretsin sonuçta zaten mesele kalmaz, alınmak da yok. Gerçekten devletçi iseler buna katlanmaları lazım gelir. Çoğunu yakinen tanıdığımız insanımızın moralleri bozuk, kabullenmeleri zor ve “böyle bir suçlamayla karşı karşıya kalmayı kendilerine hakaret” saysa da, çıkıp sorgulamanın devletin bekası için yapıldığını açıklamaları gerekir. Ölen şehitlerin ailesi “vatan sağ olsun” diyor. VATAN SAĞ OLSUN.
İçimden şu gelmiyor, “birkaç mağdur verdik ama koca bir ülke, bir vatan ve bir Cumhuriyet” aldık. Ya verdiğimiz şehitler ve gaziler, 15 Temmuz gecesi bunu hak ediyorlar mıydı? Onların direnişi onurlu ve kahramanca idi. Mağdur arkadaşlarımızın durumu ile kıyaslanamaz ama şehitlerimizin geri gelme, gazilerimizin çoğunu kazanma şansımız da yok.
Öte yandan mağduriyetlerle ilgili bazı ajitasyonlar yapılıyor. Bunun mağduriyet yaşayan arkadaşlardan değil de PARALEL bulaşığı olanlar tarafından yaygınlaştırılmaya çalışıldığını tahmin ediliyor. Ülkemde bir vukuat olmuştur. Bu hainler üniversite kesiminden de destek almıştır. Gerçek budur ve bunun tartışılması en hafifinden abestir. Duygusallığa gerek yok, hak yerini bulacaktır.
Rabbim ülkemi, geleceğimizi, ilmimizi, huzurumuzu, Cumhuriyetimizi korusun...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.