ALMANYA’NIN TÜRKİYE KORKUSU…
20. yüzyılın başlarında gelişen Almanya-Türkiye ilişkileri Birinci Dünya Savaşı ile tam bir stratejik ortaklığa dönüşmüştür. İki imparatorluk aynı anda yenilmiş ve küçülmüşlerdir. Almanya, kayıtsız şartsız ABD-İngiltere-Fransa-İtalya itilafına teslim olurken, Atatürk liderliğindeki Osmanlı Ordusu milli bir organizasyon içinde İngiltere-Fransa-İtalya ile onların taşeronu Yunanistan’ı savaş alanında mağlup etmiş ve yeni bir Türk devleti kurmuştur. Türkler tarihin hiç çağında sürekli bir işgal ve hegemonya altında kalmamışlardır. Oysa her iki dünya savaşının mağlubu Almanya, müttefiki Japonya ile birlikte hala ABD’nin siyasi ve askeri vesayeti altındadır. Osmanlının Fransa ile ilişkileri, İngiltere’den daha eski olmasına karşın, Osmanlı-İngiltere ilişkileri inişli çıkışlı da olsa çok daha uzun sürmüştür. Askeri teknoloji ve eğitim alanında her iki ülke de dönüşümlü olarak Osmanlı ordusunda aktif rol almıştır.
Hitler, Türkiye ile saldırmazlık anlaşmasının imzalanmasından sadece 4 gün sonra Rusya cephesini açmıştır. Türkiye bu kararının karşılığını İkinci Dünya Savaşı sonrasında mağluplar tarafında yer alarak ve 12 Adaları kaybetmekle görmüştür.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya hızla kalkınırken, 1960’lı yıllardan sonra Türk işçi gücü ile büyük bir boşluğu kapattı. Geçmişteki Türk-Alman ilişkilerinde siyasi ve kültürel açıdan hiçbir zaman kalıcı bir ortak payda yaratılamamıştı. Çünkü Almanya birliği bir devlet olarak ancak 1871 yılında kurulmuştu. Oysa Türklerin Fransızlarla ilişkisi 16. Yüzyıla, İngiltere ile ilişkileri ise 17. Yüzyıla kadar uzanıyor ve süreklilik arz ediyordu. Bu bağlamda Almanların Türklere ve Türk kültürüne olan farkındalığı oldukça yeni sayılabilir. Türk - Alman ilişkilerine en büyük katkıyı, Hitlerin zulmünden kaçan bilim adamları yapmıştır. Atatürk tarafından davet edilen bilim adamları hem ülkenin imarında, hem eğitim alanında hem de Batı kültürünün yerleşmesinde önemli katkılar sağlamışlardır.
AB üyelik sürecindeki Türkiye’nin AB’ye üye alınması halinde bir Truva Atı olarak, ABD yönlendirmeleri ile AB’nin siyasi istikrarını bozabileceği korkusu yaşanmaktadır. Her ne kadar Avrupa Parlamentosunun kararları bağlayıcı olmasa da, yüksek nüfusu ile Türkiye’nin parlamenter sayısı bakımından ikinci veya üçüncü sırada yer alması üyelik sürecini olumsuz yönde etkilemektedir. Bundan daha da önemlisi Müslüman Türkiye ile Hıristiyan AB’nin derin kültürel farklılıklara sahip olmasıdır. Ancak Almanya’nın esas korkusu Türkiye ile ABD’nin siyasi ve askeri alandaki stratejik ortaklığıdır.
Abdullah Öcalan’ın ifade tutanaklarına göre ABD, Almanya, İngiltere, Hollanda, Fransa, İtalya, Suriye, Romanya, Bulgaristan, İran, Yunanistan, Sırbistan’ın silah, örgütsel istihbarat ve siyasal destek vermektedir. Öcalan ifadesinde Almanya hakkında; Gizli servisle görüşüyordum. Parlamentodan da beni ziyarete gelenler olurdu. Örgüt yöneticisi Kani Yılmaz’ın sığınma talebini kabul edip, pasaport verdiler. Her anlamda güçlü olduğumuz bir yerdi, demektedir.
Almanya, dolaylı stratejilerle Türkiye’yi bölgesinde zayıflatmaya ve bölmeye çalışmaktadır. Özellikle PKK’ya verdiği siyasal desteğin, açık veya gizli silah ve cephane satışları ile desteklendiği bilinmektedir. Kobani sürecinde Peşmergeleri silahlandıran Almanya; 2014’den bu yana Kuzey Irak’ta (Kerkük) Kürtleri eğitip, donatmaya başladı. Alman siyasetçilerin konuyla ilgili yaptığı açıklamalar ve basında yer alan yorumlarda TSK’nın PKK’ya karşı yürüttüğü hava operasyonları “saldırı” olarak görüldü. TSK, IŞİD terörüne karşı savaşan güçlere (PKK) savaş açmakla suçlandı. Kullanılan dil emir kipi: Operasyonlar derhal durdurulmalı! Yoksa “Patriyotları, askerlerimizi çekeriz! Bu açık siyasi tutum, 3 milyon Türk’ün yaşadığı Almanya’nın ihracatında altıncı sırada olan, 2013 yılı toplam ticaret hacmi 38 milyar doları bulan ve NATO üyesi olan Türkiye’ye karşı düşmanca bir tutumdur.
Peki şu an ki Türkiye’ye baktığımızda hızla gelişen, istikrarı yakalamış, sınır güvenliğindeki tehditte karşı sınır ötesi harekat düzenlemiş, İslam ülkelerine örnek olmuş Türkiye’den Almanya korkmaz mı?
3. Havalimanı ile Dünya merkezi haline gelen Lufthansa havayollarını atıl duruma sokan Türkiye’ye artık dur demez mi?
3 milyon Türk ile çalışma ve ekonomik gücüne sahip iken EVET çıkması ile içlerinden de çökeceğinin bilinci ile Türkiye dur artık ülkeme de gelme EVET için politikacılarını da gönderme demesi bunun göstergesi değil mi?
O zaman biz, biz olalım. Bu büyümemizi istemeyen, gücümüze güç katmamıza engel olan dış güçlere karşı 80 milyon içeride, dışarıdaki vatandaşlarımızla tek yumak-tek yürek olalım.
Hep birlikte ülkemizin geleceği, neslimizin daha güzel yaşam ve huzur içinde yaşantılarını devam ettirmeleri için 16 Nisan’da hep birlikte EVET EVET EVET diyelim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.