ANKARA İZLENİMLERİ: TYB YAZARLIK OKULU, KİTAP FUARI, SİNCAN POSTASI
Türkiye Yazarlar Birliği’nin gelenekselleştirdiği Yazarlar Okulu ve kitap fuarı için hafta sonu Ankara’daydık.
Ankara, cumartesi olması hasebiyle, her zaman olduğu gibi yine çok kalabalıktı. En tanınmış kitapçılardan Dost ve Turhan Kitabevleri de kalabalıktan nasibini ziyadesiyle almışlardı. Konya’mıza, her derginin gelmemesiyle ilgili sıkıntılarımızın, başkent kitabevlerine de nüksettiğini gördük. Geçmiş yıllarda oldukça geniş bir alana yayılan süreli yayınların sayısının azaldığını, Konya kitabevlerinde olan pek çok derginin dahi büyük kitapçılara gelmediğini müşehade ettim. Dergilerin ne büyük fedakarlıklarla çıkarıldığını hatırlayınca bu duruma üzülmemek elde değil.
Sözü daha fazla uzatmadan Türkiye Yazarlar Birliği Yazarlar Okulu’ndan bahsedelim. Gençlere ayrı bir önem verildiğini binaya girer girmez anlıyorsunuz, en alt kattaki Genç Kahve, gençlerin bir araya geldikleri, sohbet ettikleri, kitap okuma halkaları oluşturdukları harika bir ortam olmuş.
Şehrimizdeki başta konferanslar, pek çok etkinlikte ortada görünmeyen gençler, Yazar Okulu seminerlerini hınca hınç doldurmuşlardı. Hatta D. Mehmet Doğan, bu yıl, geçmiş yıllardaki seminerlere göre daha fazla katılım olduğuna, herkesin devam etmesini ümit ettiğini ifade etti.
Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan’ın açılış konuşmasıyla başladı Yazarlar Okulu, satır başlarını verelim bu konuşmanın; ‘ Hiçbir siyasi, ideolojik kamplaşmaya zemin olmadan 41 yıldır camiamıza omuz veren tüm değerlerimiz, ak sakallarımızı saygıyla selamlıyorum. 2000 yılından beri, D. Mehmet Doğan hocamızın fedakarlıklarıyla gün be gün büyüyen Yazarlar Okulu’muzun pek çok taklidi çıksa da, birçoğu pes etmiştir.
Tıp, hukuk kitabı okuyarak nasıl hekim, ya da hukukçu olmak mümkün değilse, sadece çok okuyarak, ya da sadece kurslar yoluyla yazar olunmaz. Bir ustanın rahle-i tedrisatından geçmek şart. İyi bir ortamdasınız, iyi bir ustayla yola çıkıyorsunuz. İyi yazmak için, öncelikle iyi yazanı bulmalısınız, bunun için de çok okumalısınız.’
Sonrasında, D. Mehmet Doğan açılış dersine geçti. Anlatılanların tamamını burdan sizlere aktarmak, köşemiz sınırları içinde mümkün olmadığından yine satır başlarıyla iktifa edelim:
Yazarlık, biraz da ortam işidir.
İnsan hayatını iki kelimeyle özetlerim ben: Anlamak ve anlatmak. İnsan varlığı mana yüklüdür. Anlam yoksa insan da yoktur. Tüm insanlar konuşur ve okur.
Mekan ve eşya okuma, gözlemin önemine dair: ‘ Bir tarihi eser görmek, bir kitap okumak kadar faydalı ve öğreticidir.
Edebiyat ve sanatta aklı aşan bir boyut vardır, bunu görmek ve anlamak için akıl ötesine geçmek gerek.
Yazmak, hayal etmektir, gerçeği hayal ederek yazabiliriz. Hiçbir metin bize, hayatı tam manasıyla yansıtamaz, o yeni bir gerçeklik kazanmıştır.
Biri, herkesin yapabileceği(özgeçmiş yazmak, gördüklerini aynen aktarmak gibi) öğretilebilir yazarlık, diğeri de sanatlı, emek harcanmış yazarlık olarak iki çeşit yazarlık vardır. Yazar, metinde kullandığı sanatları, okuyucunun gözüne sokmamalı, okuyucu içtenliği hissederek okumalı metni.
Daha sonra, şiirin nesre çevrilemeyen bir metin olduğuna değinen Doğan; Ahmet Haşim’in /şiir, bir hikaye değil, sessiz bir şarkıdır’/sözüne atıfta bulunarak aynı şairin, ‘Bir Günün Sonunda Arzu’ şiirini düzyazıya çevirerek, nesirle nazım arasındaki ifade kudretini somut olarak gösterdi.
İki saate yakın süren dersi şu şekilde bitirdi, D. Mehmet Doğan; ‘ Haber yazan, hikaye de yazabilir. Haber, uzun bir hikayedir, hikaye edebi bir haberdir. Haber, bütün metinlerin esasıdır. Böylesine önemli olan haber yazma, gelecek haftaki dersimizin konusu. Haftaya kadar, herkes hayali bir haber metni yazsın, Tanpınar’ın Beş Şehir’ini, bunu okuyanlar, Ahmet Rasim’in Bize Göre’sini okusun’ ödeviyle dersi hitama erdirdi.
Ankara’da ikinci durağımız, Söğütözü’ndeki kitap fuarı oldu. Muazzam bir kalabalık bekliyordu bizi, çok geniş bir alanda düzenlenmiş olsa da, ziyaretçi sayısı tüm planları alt üst etmişti anlaşılan. Fuarda yeni kitaplar yanında geniş bir alanın sahaflara ayrılmış olması da çok güzel olmuş zannımca. Süreli yayınların eski sayılarının, ya da baskısı olmayan kitapların teşhiri sahaflar bölümünü de ziyaretçiler için cazip kılmıştı.
Nazlı Eray, Hulki Cevizoğlu, Ali Sali, Mehmet Kahraman, Oktay Vural, Engin Alan gibi hepimizin yakından tanıdığı isimlerin imza stantları da ziyadesiyle kalabalıktı. Nazlı Eray, sohbet ettiği bir gencin; ‘ Sizi ilk kez okuyacağım, hangi kitabınızla başlamamı tavsiye edersiniz?’ sorusuna, Everest Yayınları’ndan çıkan, toplu öykülerinin ikincisi ‘Ah Bayım Ah’ kitabı cevabını verdi. Eski milletvekili Oktay Vural’ın neşeli halleri, kendisiyle pek çok kişinin fotoğraf çektirme gayreti, Engin Alan’ın imzasında kitap stant görevlilerinin Alan’a; ‘Komutanım’ şeklinde seslenmeleri, gençlerin en çok Karikatür dergileri veya son dönem ilgi odağı whatpad tarzı romanlara büyük ilgi göstermeleri gözümüze çarpan diğer detaylardı fuar alanında.
Son olarak da Sincan Postası için bir paragraf açmalıyım. Sincan, biliyorsunuz Ankara’nın bir ilçesi. Sincan Postası dergisi de Ankara’da, usta şair Abdülkadir Budak kaptanlığında çıkan, hatta inatla, büyük bir emek ve özveriyle çıkan bir dergi. Son sayısında, kapağı Gültekin Emre’ye ayırmışlar. Konya’da satılmıyor ama eğer başkente yolunuz düşerse, bu dergiyi mutlaka görün ve destek muş olun derim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.