Yeni hayat sahnesinden estantaneler
-bir: en büyük put-
Hiçbir şeyin ve birçok kişinin eskisi gibi olmadığı bir çağda, gerçek mânâda bir vasatistanda yaşıyoruz.
Nasıl bir çağ bu?
Herkesin her şeyi bildiği, kimsenin kendinden başkasını beğenmediği, öğüt ve nasihattan nefret ettiği, sahte bir nezaketin kol gezdiği, tüketemediği için delirdiği bir çağ…
Herkesle siyaseti, dini, sporu konuşabilirsiniz ülkemizde; misal, ağzı olan her iki kişiden biri imamları beğenmez, Diyanet’i haklı haksız kıyasıya eleştirir. İki günde bir bardak çay parasına (günde değil!) malolacak ve devletin savunma sanayiine katkı için alacağı parayı zenginler, fırsat kollayan müptezeller, vatan ve millet düşmanları eleştirir, sürü elemanı içimizdeki şaşkın da eleştirir. Sordum; “Kartının limiti ne?” diye. “Durmadan arıyorlar yükseltelim diye hayır diyorum hep, on bin lira o yüzden”. Yani kendisini ilgilendiren bir durum değil. Kartının limitinin düşük oluşundan utanmış ya da komplekslenmiş olacak ki ekliyor; ‘limiti ben artırmıyorum.’ Ah şu; ‘başkası ne der, ne düşünür’ putumuz yok mu, heyhat!..
-iki: herkes her şeyi biliyor-
İllâ kendi de anladığı/anlamadığı her konuda konuşacak, fikir beyan edecek, yapılan kendisini ilgilendirmese de. Herkes her şeyi biliyor, ve anlıyor ne de olsa. Onun başkalarından kalır neyi var? Herkes kadar o da biliyor, hatta daha fazlasını: O deneyimli bir siyasetçi, takva sahibi bir din alimi, etin/yemeğin en iyisini hemencecik anlayan bir gurme, devletinin yanında fedakâr, milletini düşünen bir esnaf... Her şeyin en güzelini, en doğrusunu, iyisini o bilir. Her lâfa sözü olmasından belli olmuyor mu allâme olduğu. Hem o konuşmayacak da kim konuşacak, her şeyi o hak ediyor; başkaları lâf yetiştirirken o kendini yetiştirdi; okudu, araştırdı, analiz etti, danıştı, araştırdı, sorulara cevaplar buldu.
Devir imaj devri, cilâlı boya devri. Kimse bir şeyden eksik kalmıyor. Hayatı boyunca eline tek kitap almamış ders kitabı ve Kur’an-ı Kerim’den başka ama tüm gazeteler aynı şeyi yazıyor almaya, eve sokmaya gerek yok; kitap okumuyor çünkü kitaplar kendini yönlendiriyor, diktelerde bulunup özgürlüğünü kısıtlıyor; soru sormaktan nefret ediyor çünkü konuyu herkesten iyi bilen biri soru sormaz, her şeye itiraz ediyor, itiraz edecek bir şeyler bulamasa incir çekirdeğini doldurmayacak bilgiler ekliyor, konuşanın lâfını ağzına tıkayarak. Bekleyecek zamanı yok çünkü sözün tamamını dinlemeye, vereceği cevabı unutacak ya da dikkat çekemeyecek. En çok o sivrilmeli, parlamalı; kalabalıklarda kaybolan o değil, başkası olmalı. En çok kendi konuşmalı, her doğru kendi söyledikleri olmalı. Aile içinde sinen, karısı/kocası ve çocuklarının kuklası- emir eri zavallı, toplum içinde aslan parçası, alınma ve trip şampiyonu. Konuşurken nezaket timsali beyefendi/hanımefendi en küçük eleştiri ya da ikaz ve de düzeltmede azgın pitbul!..
-üç: biz ne ara böyle olduk?-
Suça karışan, etrafa saldıran, ucube kıyafetlerle insanlara belâ olan hayal abidelerinin en çok da bilgisayar oyunlarından etkilendiklerini biliyoruz. Yaşadıkları hayal dünyasında ve oyunlarda sözde kahramanlarla teşne olan gençlerin kan çanağı gözlerle sınıfta derin uykuya daldıklarını, kendilerini uyaran öğretmen ve arkadaşlarına diklendiklerini biliyoruz. Nasihatların ve kıssaların ters teptiğini de…
Elbette ki tüm bunlar bir anda olmadı. Komşu kadınlarla dedikodusu bölünmesin, dizileri yarım kalmasın, maç muhabbetleri sekteye uğramasın diyen biz ebeveynlerin ‘al şu telefonu/tableti git odanda oyna’ minvalinde istikrarlı tutumları yol açtı. Yemek yerken ellerinde telefon, karşılarında ilgi bekleyen yavrularını unutan tele tiryakilerden oldu bunlar, ve başka başka şeyler; uzatmayayım.
Sokaklarda çevreye aldırış etmeden bağıra çağıra, salyalarını akıta akıta küfreden, yargı dağıtan, performans şampiyonu kesilen ergenlerin ve ergen kalan yetişkinlerin; ‘ hadi oğlum şeyini göster amcana, benim oğlum işini bilir merak etmeyin, bak oğlum/kızım kurnaz olacaksınız, kimseye bir şey kaptırmayacaksınız, en öne siz geçeceksiniz, sonuca giden yolda her şey mübahtır, her şeyin en iyisine, en güzeline hep siz lâyıksınız, başkalarından önce kendini düşün vd.’ yollu aile eğitimlerinden kaynaklanmış olmasın bu toplum serencâmı?
-dört: asalaklar her yerde-
El bebek gül bebek yetiştirdikleri, hiçbir işi evlâtlarına lâyık görmedikleri, bir dediklerini iki etmedikleri oğullarının ömür boyu çalışmadan dizleri dibinde yatmalarına da katlanacaklar o zaman. Ee hayat bu, tabiat boşluk kaldırmaz, çıkan faturayı elbet birileri ödeyecek. Etraf niye çalışmayan, tüm hayallerden ve evlilikten vazgeçmiş evden çıkmayan asalaklarla, kadın katilleriyle dolu sanıyorsunuz? Böyle şımartılan ego şampiyonu erkek evlâtlar kendisinden ayrıldı diye karısını da öldürür, çocuğunu da; “Kendisi gibi her şeyin en iyisine lâyık muhteşem bir prensi hangi kadın bırakabilir, hangi cüretle ayrılmak isteyebilir!?”
-beş: erkekleşen kadınlar, kadınlaşan erkekler-
Her kim haddinden fazla ve adil olmayan haklara sahip olursa, pozitif ayrıma tabi tutulursa muhatabının suistimali gecikmeyecektir. Trafikte, sokakta, açık ve kapalı mekânlarda; hasılı hemen her yerde ağza alınmayacak küfür ve hakaretler savuran, güvenlik güçlerine sözlü ve fiili tacizlerde bulunan arızalı tiplere şahitlik ediyoruz çokça. Bunlar çoğunlukla erkek, son zamanlarda ise bu olumsuz davranışların müsebbibi kadınlar…
Haya ve nezaket timsali kadınlarımız. Yuvayı ayakta tutan temel direklerimiz… Ailenin çatırdamaya başlaması, kadının fıtratından uzaklaşması çalışma hayatındaki rol kaymaları ile başladı, teknoloji buzdağının öteki yüzü. Yukarıda yazdığım yanlış yetiştirilmiş erkek çocukların, evi geçindirme görevinin kendine ait olduğunu unutarak, kadının rızası olmadan hiçbir şeyini alamayacağını bilen ama bunu menfaatince kullanan erkeklerin eliyle çalışma hayatına soktukları kadınlardan bazıları, annelerinin etkisiyle ve pozitif ayrımcılık hayyülâsıyla kendilerine yakışmayacak eylem ve sözler çukuruna battılar gırtlaklarına kadar.
Bir insanın ölümü insanlığın ölümü gibidir, insan hayatı hayatta en önemli değerlerdendir, şiddetle hiçbir şey çözülemez; kadın cinayetlerinin ve kadına fiili eziyetlerin asla hiçbir açıklaması olamaz tamam ama kadınlar yaradılış icabı erkeğe göre daha zayıf fizikî güce ve ciddi kararları etkileyebilecek merhamet duygusuna sahipken içinden bazılarının kelimenin tam mânâsıyla canavara dönüşmesi, şirretlikte sınır tanımaması kadına yakışmaz. Tek taraflı dinlemek, tek taraflı hüküm vermek olmaz.
Mağdur ve mazlum kadınlar varsa böyle erkekler de var.
-altı: anne faktörü-
Kadın cinayetlerinde, kalabalığa rastgele saldıran ve özellikle 19 yaşa kümelenmiş erkek cinayetlerinde, ceza yemeden önce kibar, sonrasında edebi unutan sahtekârlıklarda, toplu ulaşım araçlarında ve yürüyüşlerde, trafikte koskoca bir kalabalık ve dahi erkekler topluluğuyla ters istikamette ar damarı çatlamışçasına boğuşan kadınlarda, zanaat ya da ticaretle uğraşmak isterken hiç istemediği halde geleneksel komşu oğlu/kızının üniversite okuması s.d.k yarışında en verimli çağlarını beyhude şekilde çürüten yarının teminatı gençler meselesinde başta annelerin verdikleri eğitim, terbiye, aşıladıkları fikirlerin de araştırılması dahil her türlü adli, psikolojik araştırmalar yapılmalı. Anneler, aile bilinçlendirilmeli.
-yedi: okullar-
Ülkenin geleceğinin sağlam ellere teslim edilmesi noktasında aslî unsurlardan olan ortaöğretim ve üniversite eğitim ve öğretim çağlarında bunca emeğe, yatırıma ve harcanan zamana rağmen en basit ahlâkî ve toplumsal erdemlerin niçin kazanılamadığı, okuyanlardan çoğunun tam tersi alışkanlıklara yelken açması da araştırılması gereken elzem konulardandır.
-sezon finali-
Yol yakınken işleri dengeye oturtmak lâzım ki sonra ağlamayalım.
Ne ektiysek onu biçiyoruz, farkında değil misiniz?
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.