Bir Pehlivan Masalı
Bir varmış bir yokmuş…
Bir ülkede geçen güreş müsabakaları madalya hırsından öte minderi ele geçirme, minderi satma müsabakası haline gelmişti. Bu müsabaka başpehlivanla başaltıların mücadelesi gibi geçti. Başaltılar tek tek değil hepsi beraber saldırıyor, kim kafakol çekiyor, kimi künde atmaya, kimi tırpan vurmaya çalışıyor, bire karşı sayısız güç denemeleri oluyordu. George’u, michael’i, şimon’u, elizabeth’i ve iç uzantılarına karşı yapılan bir mücadeleydi.
Amaç, ver kelleyi, ver boyunduruğu kurtuldu.
Pehlivan, sağlı sollu kuşatılmakla kalmamış, ihanet ve gaflet vücudunun her yanını sarmış, hücreler kanser olmuşta haberimiz olmamış.
Kündeler, boyunduruklar ve salvolarla birlikte bel altı vuruşlarla yıkılmaya çalışılan bir pehlivanın direnişi oluyordu. Bir pehlivan ve sayamayacağım kadar başaltının mücadelesi oluyordu. Amaç pehlivanın yıkılmasıydı minder kavgası değil. “ mesele gezi değil sen daha anlamadınmı, hadi gel” diye tavrını ortaya koyanlara karşı mücadeleydi. Yani ağaçlar mesele değil, mesele devrim. Neyin devrimi ve kime karşı yapılmaya çalışan devrim. Hak ve özgürlüklerin araştırması mı, uşaklığın verdiği aptal cesaretimi.
Günlerce geri zekaların bile inanmayacağı twitler, sosyal paylaşım sitelerindeki montajlı resimler ve iftiralara karşı bu millet inanmadı yola devam dedi. Ve beni en çok üzende Bu geziciler Siyonist güçler değil, vatan millet Sakarya diye feryatlar koparan, kendini muhafazakar, milliyetçi gören kişilerin yaptıkları olmuştu. Onlarda bu şer odaklarından farkı kalmamış, şer odaklarından daha fazla ateşlenmişlerdi.
Nasıl bir hale gelmiştik ki akıl tutulmalarını yaşıyorduk. Başbakana sinkaflı sözleri söylemek ödüllendiriliyor, paralar veriliyordu. Bunu yapanda bir milletvekili, milletten aldığı destekle meclise gelmiş, oradan aldığı maaşla başbakana sinkaf ettiriyordu.
Ateşi yakıp kenara çekiliyorlar maşaları kullanıyorlardı. Minder ateşler için de yanıyordu. Bu maşalar, vekilinden tutunda akademisyenine, sanatçısından simitçisine kadar herkes ortalardaydı. Ne olduğunu bilmeyen, bunun bir oyun olduğunu zanneden çocukları da ön saflara sürmüşler, onların canından, kanından medet ummaya başlamışlardı. Dedim ya, bunları gören muhafazakarlar bile bir Başbakan düşmanlığı sebebiyle bu teröre yandaş olmuşlardı.
Yıl 2014 aylardan mart, günlerden 30.
Ve halk dersini verdi. Vatan mevzu bahisse, devlet mevzu bahisse, başbakan mevzu bahisse gerisi teferruat diye ortaya çıkan bir halk vardı. Ama bu halk sokaklara dökülmedi. Bu halk sandıklara oluk oluk aktı, oy oldu, vatan sevgisi oldu. Teferruatlara takılmadı, Başbakanına devletine sahip çıktı. Bu mücadele, Belediye seçimlerinden öte, ülke muhafazası, vatan sahiplenmesi olarak, Türk baharı olarak adlandırılacak bir devrime karşı koymaktı. Kendini aydın zanneden, halkın iradesini hiçe sayan dört maşaya bırakmadı Pehlivanı. Kendileri aydın gören bu başaltı azınlığına gerekli cevabı verdi. Sağduyu kazandı ve millet 60 ihtilalini hatırlayarak, itibarsızlaştırılmaya çalışılan devletine ve başbakanına sahip çıkarak, bunun da sonucunu oraya bağlamaya kalkanlara meydanı bırakmadı.
Bu orantısız müsabakaların sabahın da halk bir uyandık ki, bu etrafta dolaşan twitler, sahte hesaplarla montajlar, sosyal medyada ki iki yüzlülükler bir anda kaybolmuş. Kara bulutların dağılması gibi güneşli bir hava ortaya çıkmış ve bahar gelmişti Pehlivana.
Ama biliyordu ki pehlivan bu bahar havası yakında gelecek olan yeni bir güreş müsabakasına kadar tekrar ortaya çıkacak, yine sevgiler ölecek, yine masumlar ön saflara sürülecek, pehlivan yine yaralanmaya çalışılacak.
Allah Pehlivana güç kuvvet versin, her bir azasını güçlü kılsın, kanserden ve kangrenden korusun.
Bu pehlivan bizim, başka pehlivan yok.
Allah bu millete akıl firaset versin ve doğru yolu görmeyi nasip etsin.
Bu oyunlar bitmez ama, Onlar ersin muradına biz çıkalım kerevetine.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.