Bu Gençlerin İçinde Asım Var mı?
Bu tezatlar dünyasında zaman hızla akıp giderken, herkes bir çabanın peşinde, geçiyor ömürler. Nefsinin heveslerine kapılmayıp, iyi işler yapma gayesinde olanlar muhakkak zor bir imtihanla birlikte zor bir hayata da talip olanlardır. Şu bir gerçektir ki, "hayırlı şeyler yapmak isteyen insanları işlerin zorluğu değil, kötü niyetli insanların çıkardığı engeller yormaktadır." İşte, sanırım yapılan işin kıymeti ve sevabı da buradaki zorlukta gizli olsa gerek.
Çok konuşmadan ve "cayırtı" çıkarmadan devamlı çalışmak, iki yüz yıldır kimliği unutturulmaya çalışılan bir gençliğe; atasını, ecdadını, tarihini, gayesini, ahlâk ve değerlerini yeniden öğretmek, gelecekle ilgili milletimiz için yapılabilecek en hayırlı işlerdendir.
Merhum Mehmet Akif Ersoy'un özlemle hayal ettiği gençlikten, Asım'ın Neslinden biraz bahsetmek istiyorum. Asım; Hakkın, doğrunun, ahlâkın, iman, sevgi, saygı ve kardeşliğin temsilcisi bir gençliğin sembolüdür. Mehmet Akif, bütün saldırılara karşı, inancından ve tarihi mirasından aldığı güçle vatanının ve milletinin değerlerini savunan o nesli şöyle methediyor:
"Âsım’ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek.
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek..."
Ve Merhum Necip Fazıl Kısakürek'in Hitabesinde söylediği gibi;
"Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlik..."Kim var!" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım!" cevabını verici bir gençlik." İşte böyle bir neslin doğuşunu müjdeleyen ışıkları görüyor olmalı ki Necip Fazıl, o umut dolu sevinç çığlıklarını şöyle haykırıyor:
"Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!.."
Elbette kesilen ağacın köklerinden başka bir ağacın filizleri değil, yine kendi dalları çıkacaktır. Hayırlı bir genç nesil muhakkak yetişecek, bu büyük milletimizin medeniyet değerlerini dünyanın adı duyulmamış vadilerine kadar duyuracaktır.
Önemli olan biz bu hayırlı faaliyetlerin neresinde ve ne kadar bulunabildiğimizdir. Elbette bu hayırlı işlerde bulunabilmek bir birikim ve gönül işidir. Eğitimin içerisinde yer almak, okul, yurt yaptırmak, bunlarla ilgili doğru tespit edilmiş yararlı vakıf ve derneklerde çalışmak; Vel leyl Sûresinin 19-20. ayetlerinde buyrulduğu gibi, hiç bir kimseden bir övgü ve teşekkür beklemeden çalışmak: "O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) ancak yüce Rabbinin rızasını istediği için (yapar)." Ama Maûn suresindeki gibi, iyilik yapmadığı halde iyilik yapanlara mani olan kişilerin de olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bundan dolayı hayırlı işlerin yapılmasına bilerek ya da bilmeyerek engel olmak isteyenler hep olmaktadır.
Bir de gözleri olup da görmeyen, kulakları olup da işitmeyenler gibi, ilmi olup da kimseye faydası dokunmayan, parası olup da hiç bir hayırlı işe bir kuruşu bile nasip olmayanlar da var mı, evet ne yazık ki var. Netice olarak diyebiliriz ki, hayırlı işleri yapmak ya da onlara vesile olmak sanki biraz da nasip işi olsa gerek. Rabbena hepbana deyip de kimseye bir faydası olmayanlara gelince, Konya'mızın tabiriyle o gibilere ancak şu söz söylenebilir: "Onları salıvır kitsin..."
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.