CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİNDE TARIM POLİTİKALARI-2
Geçen ki aynı başlıkta ele aldığım makalemde kollektif üretim yapma ile ilgili günümüzden ve tarihten uygulamalar vermiştim. Bunlardan biri belki de en önemlisi İnka’larca uygulanan ayllu idi. Ayllu da üreticiler araziden elde edilen gelirleri 1/3 oranında çiftçi, devlet ve kiliseler arasında paylaşmaktaydı.
Pratikte Sovyet Rusya’da, Kolhoz sistemi ile Yahudi toplumlarında halen geçerli “mülk Rabb’ındır” anlayış önemli misallerdir. Bu nedenle arazi satılamaz, parçalanamaz. Bu anlayış akidemizdeki “mülk Allah’ındır” düsturuna bağlı olan Osmanlı “miri arazi” sistemi ile uyuşmaktadır. Miri toprak; fetihle alınan topraklardır, mülkiyeti devlete aittir, kişiler bu topraklar üzerinde kiracı konumundadır ve mülkiyeti satılamaz, devredilemez ve kiralanamaz. Ancak kullanım hakkı miras bırakılabilir.
Bu uygulamalar önemlidir. Derdimiz topraklarımızın, yani mülkün, vatanın korunması, devamlılığı, erozyon ve yanlış uygulamalarla yok olan, sömürülen vatan topraklarının en kısa zamanda su ile buluşturulması veya mevcut suyun ekonomik kullanılması ve üretim girdilerinin israfa yol açmayacak derecede değerlendirilmesidir. Bu anlayışa aklı başında hiçbir devlet adamı, teknisyen ve özellikle de üreticinin karşı çıkmaması için “yasal düzenlemelere” gidilecek yolun açılması gerekir.
Bunu yapmanın kolay olabileceğini de düşünemiyorum ama başkaca da çaremiz yok. Devlete ve yasamaya yukarıda bahsedilen “ülke topraklarının korunması ve verimli hale getirilmesi” ilkesini kazandıracak cesaretin verilmesi yanında, üreticilere de daha az yorularak, borçlanmadan, kazancının daha yüksek olacağı ikna edilmesi için “bilim adamı ve uygulamacılara iş düşmektedir”.
Türk tarımına verilen yıllık destekler 13 milyar TL’den 130 milyara da çıksa, bu desteklerin yerini bulacağını, üretimin ve verimliliği artıracağını, israfın azalacağını söylemek aldatmacadan başka bir şey değildir. 4 milyon çiftçi ailesi ile 5.5 ha işletme büyüklüğünde, 25 milyon parça arazide nasıl bir ekonomik tarım yapılır, bilen varsa buyursun gelsin. Bu rakamlarla yapısal değişikliğe gitmeden dünyanın en iyi teknolojisiyle de olsa, mevcut su varlığı ile nasıl bir modelleme yapılır, bilmiyorum.
Bu gerçekler artık kabullenilmeli ve yıllardır tarımda yegâne çözüm olarak sunulan ve bugünkü hali ile uygulanan arazi toplulaştırması çözüm olamaz. Bu anlayış savunmak devleti ve üreticiyi aldatmaktır veya geçici ve kısa vadeli çözümlerdir. Toplulaştırmanın DSİ’ye geçmesi ve sulama projeleri ile ele alınması fikri yanlış değildir ancak “hangi su” ile bu uygulama yapılacaktır, sorulmalı. Rabbim bilir ama görünene göre, bu kafayla ülke birkaç sene sonra “kuru tarıma” geçecektir diyenleri haklı çıkarabilir.
Tarımı ilgilendiren devlet, iktidar, muhalefet, bürokrasi, araştırmacısı ve de üniversiteler “yürürlükte olan yasalarla” hangi gücünüzü veya yetkinizi kullanarak üreticiye kardeşim, suyumuz azalıyor, sulu tarımı bırak, kuru tarıma geç diyebilir, bilemem. Destekler de ayrı bir konu. Mazot, gübre, tohumluk, teknik destekleri şu kadar olursa tarım ve çiftçi kurtulur, üretim artar fikri artık doğru değildir.
Öte yandan, tarım, mera, hazine, yerleşim vb. araziler yeniden yorumlanarak belirlenmelidir. % 80’i % 1’in altında organik maddeye sahip olan yerler, su da yoksa tarım arazisi olsa ne yazar; kayalık ve taşlık yerler mera olsa ne olur, hazineler üretime doğru sistemle açılmasa ne getirir, soralım.
“Tarımda stratejik ürün” anlayışından vazgeçilmelidir. Tarımın kendisi stratejiktir. Ülkede üretim ne kadar yüksek ise o ülkenin gıda, enerji ve çevre o kadar güven altındadır. Bunun esas anlamı, birim araziden şartlara uygun en yüksek geliri getirecek ürün alınmasıdır. Sanayi sektörü nasıl ki teknoloji ile ekonomik getirisi yüksek ürünlere kaymaktaysa, tarım da yeni teknolojilerle, ekonomik değeri yüksek çıktılara yönelmelidir. Bunun için belki de en iyisi “tohumculuktur”. Açıkçası, ülkesel 65 milyar USD olan tarımsal GSMH’yı, 100-150 milyar USD’lere çekmek esastır. Hiçbir ürün ithal edilmesin diye suyu azaltmanın, organik maddesini artırmadan toprağı sömürmenin, stratejik diye yanlış modellemelere gitmenin bir anlamı yoktur. Esas olan bireysel ve ülkesel yüksek gelire giden modellemelerin yapılmasıdır. Japonya örneğinde olduğu gibi yüksek gelirle düşük değerde ham ürünü değiştirilir.
Devam edecek.
Allah’a emanet ve hayra muhatap olunuz, efendim.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.