Dr. Odabaşı ve Kurtoğlu Olayları
Bu yazımı yakinen tanıdığım iki kıymetli doktor kardeşim hakkında biraz da duygulu bir ortamda kaleme alıyor, bunu da Konya siyasetçilerine hediye ediyorum.
Prof. Dr. Dursun Odabaşı, ötelenmiş, 28 Şubat döneminde üniversiteden atılmış, özgürlük zincirinde el bağladığı için devrin hakim güçlerince “kara dekan” damgası yemiş ama yılmamış, yıldırılamamış bir dava adamı. Konya Araştırma Hastanesinde mesaisini ikiye katlamış, kadro oluşturmuş; babalık, ağabeylik, amcalık yapmış, her zeminde ve zamanda kişiliğini öne çıkarmış ve dik durmuş bir can dostu.
Doç. Dr. Muhammet Güzel Kurtoğlu da ayrı bir kıymet. Dursun Hoca’ sının mahiyetinde yetişmiş, genç yaşından önemli başarılara imza atmış adı gibi kendi de güzel bir adam.
Mesele bunları övmek değil. Bunların övünmeye ve korunmaya da ihtiyacı yok. Bunların haksız yere görevden alınmaları, gerekçesi ne olursa olsun paralel yapının kurbanı olmaları gibi bir şaibenin kurbanı olmalarıdır. İşte bu, dokunuyor ve yaralıyor.
Şimdi Konya vekillerine sesleniyorum. Kaçınız üniversitede ve meslek hayatınızda dışlandı, içki içmediği için başından rakı dökülmeye çalışıldı. Kaçınızın eşi tesettürlü olduğu için servis otobüsüne binerken “havamızı bozuyorsun” diye diğer hemcinslerinin tacizine maruz kaldı, kaçınız sebepsiz yere sürgün ve tayin yedi. Bu ortamlarda kolay mı ilim yapmak, hakkınız olan akademik unvanları geç almak. Sorun akademik unvanlı vekillere, bunları nasıl aldılar.
Dünya çapında kaç Davutoğlu’nuz, kaç Odabaşı’nız var, kaç adam yetiştirdiniz, kaçınızın hakkında haksız yere davalar açıldı, bulunduğunuz yerlere kaçınız sınavlarla geldi? Kaçınız bir Odabaşı, bir Davutoğlu; hele Erdoğan edersiniz. Siyasetin raconu gereği bir çoğunuz hazıra kondunuz. İşinizde ve yerinizde başarılı iseniz bunun ölçüsü nedir?
Çok akıllı ve yetenekli olduğunuz için buralara gelmediğinizi, buralara sizi seçim sahasında yakası yağlanarak koşan milletin getirdiğini bir defa daha hatırlatırım. Madem oralardasınız, bulunduğunuz yerin hakkıyla veriniz. Mecliste şu kadar konuşma yaptım, bu kadar yasa teklifi verdim, şu komisyonlarda bunca görev aldım, idari görevlerde bulundum, savunması yetmez.
TBMM de selam vermek için yanına yaklaştığım bir vekilin yan yatmış haliyle selam almaya dahi layık olmayan duruşu bizi incitir. Bir dost için İl Başkanını aradığımızda sekreterine “o bizim adamımız, sonra arayalım” diyecek kadar ileri gidilmesi dokunuyor. Bir müdür için “O kimin adamı” dendiğinde “Devletin adamı” diyecek kadar bize akıl ve nezaket dersi vermeye kalkan, dostum vekilim. Ben de sizin adamınız, dostunuz ve kardeşiniz olarak, bütün bu çerçeveyi kapsayan hukukumuzun devamı için yazıyorum. Adam yetiştiren adamı kolay harcatamazsınız. Bunu yapanları en azından sorgulayacak cesaretiniz olmalı. Kaçınız Dursun Hoca’ya yapılanları muhataplarına sordunuz. Dursun Hoca’nın size ihtiyacı yok, şikayeti de yok. Aslında bizim ona ve onun gibilere ihtiyacımız var. O inandığını her zaman, her yerde savunan ve yaşayan, adam gibi bir adam. Eminim, Dursun Hocanın adını bir tıp merkezine kendisinin verdiği Başbakanımızın bu olaydan haberi yoktur.
Dursun Hoca, sağlık sistemi hakkında konuşmasından dolayı görevden alınmış. Tabii ki konuşacak. Çünkü işin mutfağında o var. Basına kapalı toplantıda yakın arkadaşlarıyla sağlık sistem daha iyi olsun diye dertleşmiş. Birileri de bunu birilerine yetiştirmiş. Başka, bir şey yok. Son olaylara bakınız. Bu gidişle paralel sizin gibileri bir çırpıda yutar. Allah’ dan “Rabbim ve Uzun Adam sizin de başınızı dik tutuyor”.
Elbette kendi durumumuzu koruduğumuz gibi, zor yetişen, materyali insan olan kendi insanımızı da lütfen incitmeyelim. Açık düşünen ve konuşan insandan zarar gelmez.
nsanların telefonuna çıkmayan, çıktığı zaman da tepeden konuşan, kendini “bulunmaz Bursa kumaşı” görenlerden olmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.