“GÖZYAŞI KADININ TUZAĞIDIR”
- Kadını “Hakk’ın nûru” olarak niteleyen ve “Göz yaşı kadının tuzağıdır” diyen Mevlânâ: “Bir kimse yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, ya da Hamza’dan bile ileri geçse, ferman dinlemek hususunda yine de karısının esiridir.”
Mevlânâ Muhammed Celâleddîn’in mutlu bir evlilik hayatı olmuştur. Buna rağmen Fîhi Mâfîh"in bir yerinde evlilik hakkında olumsuz ifadelere yer verir. Ona göre kadınlarla birlikte yaşamak çok sabır gerektirir. Bu beraberlik insanın kendisini iyileştirip olgunlaştırması için bir vasıtadır. Tıpkı elleri kirden temizlemek için bir havluyla silmek gibidir. Hayatta asıl olan, evlilik ve onun zahmetine katlanmaktır. Ama buna güç yetiremeyecek olanlar, Hz. İsa gibi bekârlığı tercih edebilirler. (Bk. Mevlana, Fihi Mâfih, çev. A.Avni Konuk, (S.Eraydın neşri) s. 81-82, İz yayıncılık, İstanbul, 1994; Scihimmel, Ruhum Bir Kadındır, s. 78.)
Mesnevi"deki Şeyh Harakanî hikâyesi ilgi çekicidir: Bir mürîdi bu şeyhi ziyaret için binbir sıkıntıya katlanıp gelir. Kapıyı şeyhin karısı açar ve kocası hakkında fevkalâde kötü sözler eder. Onun bir sahtekâr ve riyakâr olduğunu söyler. Çok üzülen mürid ayrılır, ormanda Harakani"yi aramaya koyulur. Nihayet onu bulur. Harakanî bir arslan üzerine binmiş ve elinde kamçı olarak bir yılanı tutmaktadır. Der ki: “Ben sabredip bu kadının yükünü çekmeseydim, arslan benim yükümü çeker miydi?” (Mesnevi, c. IV, beyit: 2044-2145)
Arâbi’nin karısı hikâyesinde de yoksulluktan müştekî olan bir kadının dırdırını tasvir eder. Hikâyenin sonunda iş tatlıya bağlanırsa da, yer yer kavga şiddetlenir, koca: “Ey kadın, kavgadan çekişmeden vazgeç, vazgeçmeyeceksen benden vazgeç!” der. “Susarsan ne âlâ! Yoksa şu dakikada evi barkı terk ederim” noktasına kadar gelir. Bu arada ağlamaya başlayan kadın için şu hakîmane söze yer verir: “Göz yaşı kadının tuzağıdır.” Hikâyenin devamındaki şu ifadeler ne kadar beşerî tasvirlerdir:
“Ağlamadan bile gönül çekici olan kadının, göz yaşı ve âh ü vâhı hadden aşınca; gözyaşı yağmurundan bir şimşek çakıp o merd-i vâhidin kalbine bir kıvılcım sıçradı.
Güzel yüzüyle erkeği esir eden kadın, kendine bendelik süsü verince hal ne olur?
Azametinden yüreğini oynatan, kibrinden seni tir tir titreten o, gözünün önünde ağlamaya başlarsa ne hâle gelirsin?
İstiğnâsı ile gönülleri kanatan o güzel, işi yalvarmaya dökerse ne hâle girersin?
Cevr ü cefâsının tuzağına düşürmüş o dilber özür dilemeye kalkışırsa ya bizim özrümüz ne olabilir?
Allah (Züyyine linnâs..) [Âl-i İmran sûresi 14. âyet: “Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, cins atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek, insanlara hoş göründü. Bunlar dünyâ hayâtının nîmetleridir. Oysa varılacak en güzel yer Allah katındadır.”] hükmünce kadının muhabbeti ile insanı tezyin etmiştir. Hakk’ın bu tertîbinden insanlar nasıl kaçabilir?
Zira Allah kadını erkeğin sükûn ve teselli bulması için yarattı. Bunun için Âdem Havva’dan nasıl ayrılabilir?
Bir kimse yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, ya da Hamza’dan bile ileri geçse, ferman dinlemek hususunda yine de karısının esiridir.
Sözlerine cümle âlemin mest olduğu Hz. Muhammed bile: “Kellimînî yâ Hümeyrâ” derdi (Bana bir şeyler söyle ey Hümeyrâ).
***
Hz. Mevlâna hayatın içinde, ayakları yere basan, gerçekçi bir insandır. Beşerî yönüyle kadını ele alırken, onu meziyetleri ve zaaflarıyla olduğu gibi değerlendirir. Kendisi tek eşli ve mutlu bir aile hayatı sürdürdü. Her sınıftan kadınla ülfet ve ünsiyeti oldu. Onlarla sâfiyet ve samimiyet içinde ilgilendi. Öte yandan metafizik açıdan ve hakikat gözüyle bakınca kadını alabildiğine tebcil eder. Yaratıcılık ve doğurganlık özelliği dolayısıyla o sanki tanrısal bir vasfa sahiptir. Mevlana kadını “Hakk’ın nûru” olarak niteler.
HİS MERDİVENLERİ
Dünya ile ilgili his, bu cihanın merdivenidir. Bu merdivenden çıkarak maddî hayatımızı, geçimimizi sağlarız. Din ile irfân ile ilgili his ise göklerin merdivenidir. Bu merdiven bizi mânevî hayata, gerçek insanlığa yükseltir.
Dünya ile ilgili hissin sağlığını hekimden, manevî hissin sağlığını da dosttan (mürşid-i kâmil), gerçek sevgiliden isteyiniz.
Bu hissin sıhhati, vücud sağlığına, ten binasının yiyecek ve içeceklerle onarılmasına bağlıdır. Hâlbuki mânevî hissin sıhhati, az yemeğe, az içmeğe, az uyumaya, bedeni çok tahrib etmeğe dayanmaktadır. (Mesnevî, c. 1, 303-305)
YARIN: Mesnevî irfan kitabıdır
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.