İlk çevre bilinci
İslâmiyet, hayatın her safhasına ışık tutmuştur. Kıyamete kadar da her meseleye çözüm getirecek mahiyettedir. . Rasûlü Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem)’in Hz.Mâriye validemizden doğmuş olan oğlu Hz.İbrâhim, hicretin 10.yılında Rebiülevvel ayının 10. salı günü16 aylık iken vefât etmiştir. Oğlu İbrahim defnedilince, Peygamber Efendimiz kabrin üzerinde yumru bir taş görmüş ve bu taşın alınarak yerinin düzeltilmesini istemiştir. Sahabe-i kirâm, “Yâ Resûlallah! Bu taşın kabrin toprağına gömülü vaziyette olmasının ne zararı vardır?” diye sorunca. Peygamber Efendimiz de, “Göze çirkin gelen, kalbe de çirkin gelir.” buyurmuştur. Peygamber Efendimizin bu sözü, 15 asır önceden çevre bilincini Müslümanlara kazandırmıştır. Dahası adetâ Peygamber Efendimiz, asr-ı saadette “Çevre Bakanlığı” nın temelini atmış ve kurucusu olmuştur. Bir küçük taş parçasının bile çevreye çirkin bir görüntü verdiği duyarlılığına sahip olan Peygamber efendimiz, çevre bilincini en mükemmel şekilde dile getirmiştir.
Allah Rasûlü'nün evlâtlarından bâzıları çocukken vefât etmiş, bâzıları ise anne öldükten sonra vefât etmişler, hayatta yalnız sevgili kızı Hz.Fâtıma ile oğlu Hz.İbrâhim vardı. Fakat, O da hastalanmıştı. Peygamber Efendimiz, hasta yavrusunun yüzüne bakarak; "Allâh'ın takdirine karşı elden ne gelir, Yâ İbrâhim!" dedi. Gözlerinden yaşlar aktı. Nihâyet emr-i Hak vâki oldu. Gözleri yaşlarla dolan Peygamberimiz; "Göz yaşarır, kalp mahzun olur. Allâh'ın rızasına uygun olandan başka bir söz söyleyemeyiz. Ey İbrâhim! Seni kaybetme yüzünden derin bir hüzün içindeyiz." buyurdu. O sırada güneş tutulmuştu. Halk, güneşin tutulmasını; "İbrâhim'in ölümü için tutuldu." diye yorumlamışlardı.
İnsanlar, yaşları küçük olduğu için çocukların anne-babalarından daha uzun yaşayacaklarına ve daha sonraki yıllarda öleceklerine inanırlar. Böyle düşünmek, ne büyük gaflettir. Oğlu İbrahim’in Peygamber Efendimizden önce çocuk yaşta vefat etmesinden büyük ders alınmalıdır. Nitekim yakın zamanda Kahramanmaraş merkezli deprem de, ibret alınacak mahiyettedir. Dedeler-nineler yaşarken oğul-kız ve torunları, babalar-anneler yaşarken çocukları göçük altında can verdiler. Akrabalarımdan milletveklliği yapmış olan da dâhil, doktor, avukat, mühendis, öğretmen, yazar, diğer muhtelif kamu görevlileri ve sivil vatandaşlar en küçük yaştan en büyük yaşa kadar olmak üzere, soğukta feryat ederek ruhlarını teslim ettiler. Kimin ne zaman öleceği belli olmadığı için, gerek çocuklar, gerekse anne-babalar aklını başına alıp, kendi dînî ve dünyevî sorumluluklarını vakit geçmeden zamanında yerine getirmelidirler.
5 Haziran Dünya Çevre Günü olup, çöplerden arındırılmış tertemiz bir doğayla karşılaşmaya ve bu toprakları vatan bilen her bir bireyin bilinçli bir çevre dostu olmasına katkı sağlar. Doğaya bıraktığımız her bir çöpün, her bir atığın çevreye zararının çok yüksek olduğunu ve sadece dünyamıza değil, ülkemize de gerek toplum sağlığı gerekse ekonomik açıdan ciddi bir yük getirdiğini aklımızdan hiçbir zaman çıkartmamalıyız. Bu sebeple, günlük hayatımızda kullandığımız ürünler sebebiyle oluşan atıkları rastgele çevreye atmayıp doğayı koruyacak yöntem ve metotları tercih etmeliyiz.
İşe kesinlikle önce kendimizden başlamalıyız. İlk kural bu olmalı. Kendimize söyleyeceğimiz şey, kendi hayatımı düşünmediğim için çevremi kirletiyorum fakat başkalarının hayatını etkilemeye hakkım yok demeliyiz. Biz eğer vurdumduymaz bireyler olur, içinde yaşadığımız doğayı hiç düşünmeden kirletmeye devam edersek, bizden sonra gelecek olan nesle de böyle örnek oluruz. Bizim çocuklarımız yapmaması gerekenlerin farkında olarak büyümez. Aksine bu davranışlar onun rutin olarak gördüğü davranışlar olduğu için bu tür durumları oldukça normal karşılar. Fakat aksini yapmamız durumunda bizden sonra gelecek nesli düzgün yetiştirmiş oluruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.