İş işten geçmeden
Özgür yaşamlar diktesiyle bezeli diziler, sosyal medya, tüketim ve gösteriş toplumuna dönüşmemiz ve diğer etkenler hep övündüğümüz ve gurur kaynağımız olan aile kurumunu temelden sarstı. Dizilerde ve medyada gördüğü yaşam şekillerine heves eden insanımız, gerçek hayatın hiç de gösterildiği gibi olmadığını gördüğünde agresif bir tutum içine girdi. Sahip olamadıkları ve hatta belki de hiç olamayacakları muazzam yaşantının faturasını en başta ailelerinden ve yakın çevrelerinden çıkarmaya başladılar.
Basit bir ikaz için dahi ebeveynlerini şikayet eden, mahkemelere veren gençlerin yazılı ve görsel medyada arz-endam eden haberleri toplumca kanıksanmaya başladı.
Öğretmenlerine;; ‘annem babam bile bana karışmıyor’ sözleriyle diklenen gençler, etraflarını kuşatan oyun, renkli ve asi yaşam keşmekeşiyle allak bullak durumdalar. Hayatlarına fayda katacak hiçbir bilgi ve ikazı önemsemedikleri gibi telefon ve bilgisayar ekranında harcadıkları vakte paralel olarak algılama sorunları, ifade etme bozuklukları ile cebelleşmeye başladılar.
Tüm gençler için mi söylüyoruz bunları, hayır tabi ki. Kendilerini nasıl bir hayat beklediğini idrak eden, bilinçli, sorumlu ve çalışkan gençler elbette her daim ‘son gülen’ taraf olacaklar.
Suçlu aramanın, hataları ön plana çıkarmanın, nasihatin beyhude kaldığı bu sözde modern yahut çağdaş zamanlarda kişilerin, kurum ve kuruluşların ortaklaşa ve sistemli çalışmaları hayati önem arz etmektedir.
Hırs ve para istilasında agresifleşen ve manayı yitiren, boşluktan kurtulamayan, can sıkıntısı ile cebelleşen, tükenmişlik sendromuyla potansiyellerini ortaya çıkaramayan pırlanta gibi gençler bu çarkta öğütülüp kendilerine yazık etmekteler.Bu durumları arz talep’ ve ‘serbest ticaret’ olarak değerlendirmek meseleyi hafife almak ve kolaya kaçmaktır.
Atılacak ilk adım, bireylere ilk öğretilecek erdem, Allah korkusu bilinci kazandırmaktır. Bu bilince eren biri zaten yaşamı boyunca hem kendisinin, hem de ebeveynlerinin huzurunu bozmayacaktır. Torpil, kurnazlık, ön plana çıkma hırsı, gösteriş arzusunun iyiden iyiye artması, neticeye giden her yol mübah tarzı yaklaşım ve konuşmalar gençlerimizin ve çocuklarımızın da bunları örnek almaları ve arızalı bireyler olarak yetişmeleriyle nihayete erecektir. Arızalı bireyler önce aileyi, sonra yaşadıkları toplumu, nihayetinde de ait olduğu devleti sabote edecektir.
İkinci adım ise; başarı hazzı bilinci kazandırmaktır. Bir şeyler yapan, başaran, yani bir işe yaradığını hisseden bireyler bu coşkuyu kazandıktan sonra hep sorumluk alma, çalışıp çabalama, didinme içinde olacaktır. İstediği hayatı yaşamanın yolunun çalışmak ve dürüstlük olduğunu kavrayan her bir fert, hep bu erdemlere riayet edecek, hem kendisini ve ailesini hem de devletini düşünecektir.
Çalışanla çalışmayanın farkının olmadığı ve dahi torpil ve uyanıkla yattığı yerden emeline kavuşanları, liyakatsizlikleri gören bir genç hep yan yollara sapacaktır.
‘Oğlum iş arıyor, masa başı bir iş olsun, 8-5 çalışsın, hafta sonu tatil olsun, yorulmasın, beş on bin lira da maaş alsın’ düşüncesinin empoze edildiği gençlere çalışmak, sebat etmek, sabretmek zor gelecek, verilen maaşlar az gelecek ve hep daha fazlasını isteyecektir her şeyin.. Belli bir süre sonra da pes edecek, çalışmayıp yan gelecek yatacak ve faturayı da en başta anne babasına kesecektir.
Vakti zamanında büyüğe saygısızlığın, anne babaya hürmetsizliğin, yasak aşkların hoş görülmediği bu toplumun, başta televizyon dizileri olmak üzere internet ve akıllı telefonlarla bu çirkinliklerin alıştırıldığı arızalı bir topluma dönüşmesi demek, devletin bekasını bütün büyük meselelerden daha fazla tehdit edecektir.
Verdiğimiz örneklerde vurguladığımız ve ıskalanmaması gereken nokta zamanında önemsemeyip tedbir almadığımız dert ve meselelerin giderek daha vahim haller alması, tedbirlerin güçleşmesi, son tahlilde de yapacak hiç bir şeyin kalmamasıdır ki Allah korusun…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.