Yusuf Alpaslan Özdemir

Yusuf Alpaslan Özdemir

Mesnevi’den hikmet damlaları

Mesnevi’den hikmet damlaları

Mevlânâ‘nın en büyük ve bilindik eseri olan Mesnevi; aruz ölçüsünün “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla Farsça yazılmış olup 6 cilt, 25618 beyittir. Varlıkta birlik (Vahdet-i Vücûd) anlayışını birtakım kurmaca/hayali veya gerçek olaylardan hareketle anlatmaya çalışan didaktik (öğretici) bir eserdir.

Mevlânâ’da hakiki müslümanlık şuuru en yüksek derecesi ile ifade edilmiştir ve bu müslümanlık şeklin değil, mânânın müslümanlığıdır.

Mesnevi’deki en önemli özellik çok derin konuları bile rahat ve anlaşılır bir şekilde anlatmasıdır. Mevlana birçok konuyu ilhamının sesine uyarak içine doğduğu gibi söylemiş ve büyüleyici bir eda yakalamıştır. O, düşüncelerini uzun uzun bir kâğıda döküp sonra üzerinde düzeltme falan yapmamıştır. Bu arada Mevlânâ, basit; fakat düşündürücü ve bilhassa buluş kabiliyetini gösteren deliller getirir, örnekler verir, anlatmak istediği şeyi apaçık bir hâle koyar, hatta gülünç hikâyeler bile söylemekten çekinmez. Zaten Divan’ındaki bir gazelinde; “Benim gülünç şeyler söylemem, gülünç şeyler söylemiş olmak, eğlenmek, eğlendirmek için değil; öğretmek, halkı neşelendirip anlatmak istediğimi anlatmak içindir.” der.

Türkçeye çok sayıda çevirisi yapılan ve şerhler yazılan Mesnevî’ler hakkında geçen hafta cumartesi günkü yazımda bilgiler vermiştim. Bu büyük eseri ezberleyip icazet aldıktan sonra dinleyicilere okuyup açıklayan kişilere Mesnevîhân (Mesnevi okuyan) unvanı verilmiştir.

Mesnevi, Mevlânâ’nın sırdaşı Hüsâmeddin Çelebi’nin ısrarları üzerine yazılmıştır. Mevlânâ eserin ilk 18 beytini kendisi yazmış, daha sonra o söylemiş ve Hüsâmeddin Çelebi yazmıştır.

Altı defter/cilt ve yaklaşık yirmi altı bin beyit civarında olan Mesneviye hatimeyi (sonucu) Sultan Veled yazmıştır.

Mevlânâ tarafından Hüsâmî-nâme adı ile de anılan bu eser özellikle tarikata mensup olanları (müritleri) ve acemileri irşat etmek ve toplumun eğitimi için yazılmıştır.

Mevlânâ’nın Mesnevisi ile Divan’ı arasında benzerlikler de vardır. Anlatım açısından Mesnevî didaktik olmasına rağmen lirizm yönü de bulunan bir eserdir. Kaynak olarak Kur’an ve hadislere dayanan Mesnevide konunun gelişine göre Kelîle ve Dimne‘den, Mantıku’t-Tayr’dan hikâyelere yer verilmiş, Hakîm Senâî’nin Hadikatü’l- Hakîka’sından da yararlanılmıştır.

Mevlânâ, hikâyelerini doğrudan değil, başka hikâyelerle zincirleme olarak iç içe bir şekilde anlatır. Böylece konu içinde konuyu, hikâye içinde hikâyeyi devam ettirerek sonuca en iyi şekilde ulaşılır.

Bugünkü yazımı Mesnevi’den seçme sözlerle bitireyim. Her bir satırında, cümlesinde büyük hizkmetler barındıran, üzerinde düşünülmesi ve dersler çıkarılması gereken bu büyük eseri okumayanların okuması, okumuş olanların tekrar ve defaatle okumaları dileğiyle sizi Mesnevi’yle baş başa bırakıyorum…

MESNEVİ’DEN HİKMET DAMLALARI

Huzurda bulunan biedep kişi, huzurda bulunmayan kişiden daha hoştur. Halka da eğridir ama nihayet kapıda değil mi?

Ey Müslüman, edep nedir diye arar sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektir.

Allah kimin ruhuna mihenk korsa ancak o kişi, yakini şüpheden ayırt edebilir.

Gönül, seni gönül ehlinin diyarına; ten, seni su ve çamur hapsine çeker.

Baharların tesiriyle yaş yeşerir mi? Toprak ol ki renk renk çiçekler bitiresin.

Hiç buğday ektin de arpa verdiğini gördün mü? Hiç attan eşek sıpası olduğunu gördün mü?

Alelade otlar, iki ay içinde yetişir. Fakat kırmızı gül, ancak bir yılda yetişir, gül verir.

Yarasa, güneşe göremez. Görüyorum dese bile gördüğü güneş değildir.

O kurban günü, korkunç bir kıyamettir. Müminlere bayramdır, öküzlere helak olma günü.

Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk, iyi ve hoş bir kulluktur.

Kimin kalbinde kapı açılırsa gönül göğünde yüzlerce güneş görür.

Gönül ne tarafı işaret ederse, beş duyu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.

Gönül isterse, ayak raksa girer, yahut yavaş yürürken hızlı yürümeye başlar.

Gönül isterse el, parmaklarla hesaba girişir, yahut kitap yazar.

Her şey maşuktur, aşk bir perdedir. Yaşayan maşuktur, aşık bir ölüdür.

Aşk şeriatı, bütün dinlerden ayrıdır. Aşıkların şeriatı da Allah’tır, mezhebi de.

Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!

Aşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.

Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilm suyunun da, hışım ateşinin de Hakk’tan olduğunu görürsün.

Cahilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara ciladır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilalanır.

Nuru bir su bil, suya yapış, suyu elde ettin mi ateşten korkma! Ateşi su söndürür.

İki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolması için, gam toprağını gözüme sürme gibi çekmekteyim.

Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey saf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.

Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.

Dildaşlarından ayrı düşen, yüz türlü nağmesi olsa bile dilsizdir.

Münafık kişilerle dost olmanın şomluğu mümini de onlar gibi çirkinleştirdi, asileştirdi.

Allah’tan başka herkes düşmandır, dost O’dur. Şu halde dosttan düşmana şikayetlenmek iyi bir şey mi?

Allah’ın zatına and olsun ki kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir. Çünkü kötü yılan, insanın yalnız canını alır. Kötü arkadaşsa insanı cehenneme sürer, orayı adama durak eder.

Huy peşinde yürü, iyi huyluyla düş kalk. Gül bağına bak, nasıl gülün huyunu almış.

Ey Allah, feryadımıza yetiş; sen ne güzel yardımcısın! Ey Allah, yüz binlerce tuzak ve yem var, bizler de yemsiz kalmış halis kuşlar gibiyiz. Sen bizi her zaman tuzaktan kurtarmaktasın. Ey gani ve müstağni Allah, biz yine bir tuzağa doğru gitmekteyiz!

Allah, yardım etmek dilerse bize yalvarmak ve münacatta bulunmak meylini verir.

Ey hikmetine hayran olduğum Allah, mademki dua etmemizi emrettin, bu emrettiğin duayı sen kabul et.

Yarabbi, nurumuzu kıyamette de fazlalaştır, tamamla. Bizi kahredici kötülüklerden kurtar.

Nice ihlas sahibi vardır ki ağlar, sızlar, dua eder. Duasındaki ihlas dumanı da göğe kadar gider.

Din yolunda sarf etmek üzere kazandığı mala, Peygamber “ne güzel mal” demiştir.

Dünyanın lütfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır!

Ey aşağılık dünya ayrılığına sabredemeyen dost, Allah ayrılığına nasıl sabredeceksin?

Peygamber, ‘Allah’tan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme. Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allah’a da ulaşırsın’ dedi.

Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse, Allah’ın lûtfundan mahrumdur.

Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur: Yine edepten dolayı melekler, masum ve tertemiz olmuşlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Alpaslan Özdemir Arşivi
SON YAZILAR