Ölmeden önce
Az yaşa,
Çok yaşa,
Sonu ölüm.
Allah, imanla yaşayıp imanla ölmeyi nasip etsin.
O kadar değer verdiğin bedeninin başına neler gelecek diye kaygılanma!
Ne olacak, nasıl olacak diye hiç üzülme, hiç düşünme!
Çünkü Müslüman kardeşlerin senin için gerekenleri muhakkak yapacaklar.
Önce elbiselerini bedeninden çıkaracaklar.
Bedeni güzelce yıkayıp gusledecekler.
Yeni elbisen olan kefeni sana bedenine giydirecekler.
Evinden dışarıya çıkaracaklar.
Ve yeni evine, kabre doğru götürecekler.
Cenaze merasimin için birçoğu işlerini erteleyip gelecekler, kimisi gelmeyecek.
Özel eşyalarını kutulara koyacaklar, toplayacaklar. Elbiselerin, çanta ve ayakkabıların, ne varsa hepsini seçip ayıracaklar; muvaffak olurlarsa onları sadaka olarak fakirlere verecekler.
Emin ol, sen öldükten sonra kimse işini gücünü bırakıp senin hasretini aramayacak.
İşler ve ticaret kaldığı yerden hızla sürecek.
Senin görevin bir başkasına verilecek.
Malın ve servetin ailen arasında bölüşülecek, mirasçıların hepsini sahiplenecek.
Sen ise kazandığın o malların hepsinden tek tek hesap vereceksin...
Öldükten sonra senden istenecek ilk şey adındır.
O sebeple öldüğünde sana “cenaze” diyecekler.
Kimse seni adınla anmayacak. Sana namaz kılmak için geldiklerinde, adını sormaz,
“Cenaze nerede?” kaldı diye soracaklar.
Omuzlarında taşıdıklarında ve defnettikleri vakit de adını söylemez, cenazenin ucundan tutun diyecekler...
O halde, dikkat et, para ve makam seni aldatmasın, ey Süleyman.
Bu dünya ne kadar değersiz değil mi, karşılaşacaklarımız ise ne kadar da büyük ve hoş!...
Öldükten sonra senin için üç tür üzüntü olacak:
Seni biraz tanıyanlar, “Yazık!” diyecekler.
Seni daha fazla tanıyan dost ve arkadaşların birkaç saat veya en fazla birkaç gün üzülecek, sonra da kaldıkları yerden sohbetlere devam edecekler.
Yokluğunu ve ayrılık acısını kalpten hisseden ailen ise birkaç hafta, birkaç ay veya en fazla bir yıl üzüntünü yaşayacaklar, sonra da seni kendi hatıralar arşivine bırakacaklar.
İşte bu şekilde senin halk arasındaki öykün son bulacak. Geriye fotoğraf karelerin kalacak ve güzelliğin, sağlığın, çocukların,
evin, eşin, malın ve mülkün neyin varsa hepsi elinden çıkar ve gerçek hayatın başlar...
Yani ahiret dünyan...
Peki, ölüm için, kabir için, ahiret için ne kadar hazırlıklıyız?
Bu, üzerinde durmamız ve çokça düşünmemiz gereken bir vaziyet...
Bugün amel var, hesap yok; yarın hesap var ama amel yok.
O vakit bu günden yarına hazırlık yapalım, gidilecek yere eli boş gitmeyelim.
Behlül Dânâ'ya "Haydi cehennemden ateş al gel de şu odunları tutuşturalım" demişler. Az bir vakit sonra soluk soluğa elleri bomboş gelmiş.
Behlül Dânâ'ya hani nerde ateş denildiği vakit; "Cehenneme gittim baktım ateş yoktu.
Oradakilere sordum hani ateş nerde diye, ordakiler de "Behlül, burada ateş yok, buradakiler ateşini dünyadan alıyor" dediler.
Bende o yüzden eli boş geldim diyor... Mürekkebimden bunları kaleme alırken aklıma Bersisa hikayesi geldi sizlere de açıp okumanızı öneriyorum. Selametle...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.