Kibir, makamdan önce yükselirse
Kimi insanlar tarih yazar, kimileri ise tarihin satır aralarında kaybolur. Tarih boyunca böyleydi; bugün de değişmedi. Kimi insanlar vefayla, hayırla yâd edilirken; kimileri –Allah muhafaza– küfürle, bedduayla anılıyor. İnsan bu dünyadan göçmeden önce ardında bir iz bırakmalı. Bir eser, bir iyilik, bir dua… Hiç değilse bir dert taşımalı kalbinde. Sadece ihtiyaçlarının ötesinde dünya metâsına kapılan, heveslerinin esiri olan bir insan ne kendine, ne çevresine, ne de ahiretine fayda sağlar.
Gençlerin dikkatli olması elbette önemli. Ama yaşı kemale ermiş, sözü dinlenen, önder pozisyonundaki insanların daha rikkatli, daha dikkatli olması gerekir. Onların bir bakışı bile yön tayin ederken, sergiledikleri her tavır bir iz bırakır. Ve o iz, ya dua getirir arkasından ya da beddua…
Geçtiğimiz günlerde, yıllar önce teşriki mesai yaptığımız bir zatla karşılaştım. Birlikte nice emek verdiğimiz, aynı davaya omuz verdiğimiz bir sima… Ancak ne acıdır ki, o eski samimiyetin yerini bugün gösteriş, tevazuun yerini kibir almış. Hâlini görünce yüreğim sızladı. Bir zamanlar bizlere kibirden sakınmamız gerektiğini telkin eden o kişi, şimdi kibirin ta kendisi olmuş. Meğer sözleri dilindeymiş, kalbine işlememiş. Selam verip vermemek arasında iç muhasebe yaptım. Ama mümin, mümince davranmalı. Yine de selam verdim; o ise başını zar zor çevirerek, umursamaz bir edayla karşılık verdi. İçim burkuldu… O kadar fedakârlık, verilen emekler, yapılan hizmetler… Karşılığı bu mu olmalıydı? Biz “İyilik yap, denize at. Balık bilmezse Hâlık bilir.” düsturuyla büyüdük. Ama görüyorum ki, etrafında bugün el pençe divan duranlar, yarın makam elden gittiğinde en hızlı kaçanlar olacak. Ve asıl acısı şu: O zat, artık hizmet de etmiyor. Davasına yabancılaşmış, ihlasını yitirmiş, koltuğuna sarılmış. Oysa insan, en çok kendine ihanet ettiğinde düşer. Ve en kötü düşüş, dıştan değil içten gelen çöküştür. Kibir, bir makamdan önce yükselirse; insan, o makamı taşıyamaz. Taşıyamadığı gibi altında da ezilir. Belki farkında değil ama ahiret ellerinin arasından kayıp gidiyor. Ve o hâlde hâlâ her şey yolundaymış gibi yaşıyor. Ben ise sadece üzülüyorum. O hâl bana değil, ona yazık. Ve bize düşen, doğruyu terk etmeden, kişilere değil değerlere sadık kalarak, yolumuza devam etmektir.
Bir müsibettir benlik davası
Nice sultanları etti yeksan
Kibirle yürüyen bilmez sonunu
Gördüm nice kibir sahibini
Topraktan yaratıldık, toprak oluruz
Kendimizi ne sanırız, ne buluruz?
Yunus Emre HZ...
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.