Uğursuzun hikayesi
Uzun uzun zaman önce memleketin birinin bir şehrinde uğursuz diye anılan bir adam varmış. Uğursuz ben diyormuş, şeytana pabucunu ters giydiririm. Onu tanıyanlar, kafası diyorlarmış iyiliğe ve hayra çalışmaz. Bir günden bir güne iyilik yaptığını görmedik. Yalan bunda, hile bunda, entrika bunda, kimsenin bilmediği bilir, kellesini kes konuşmaz ketumdur. Karşılıksız iş yapmaz. Gözü karadır. Bileğine güçlüdür. İyi kılıç kullanır. Ok atmada hareketli hedefleri vurduğunu gördük. Ona hasım olan, rakip olan, düşman olan iflah olmaz. Böylesinin mert biri olması lazım amma, nerde onda mertlik, nerde yiğitlik diyorlarmış. Şehirde korkulan ve çekinilen biriymiş. Çok bilen, en olmadık sırlara vakıf diye de konuşulurmuş.
Beyin ortanca kızına âşık olmuş. Benden başkasına yâr etmem diyormuş. Kız da ben demiş o uğursuza varmam. Uğursuzun taraftarları Bey kızı demişler. Sen söylenenlere kanma inanma, uğursuz senin için deli divane. Gel hemen hayır deme. Uğursuz, bir de ben konuşayım o kızla demiş. Buluşmuşlar bir yerde. Uğursuz, Bey kızı demiş, senin bana hayır deme şansın yok. Senin hakkında senin dahi bilmediğin bir sırrı bilirim. Sen zaten o sırrı bilsen anam dediğin kadını ve Bey babanı defterden silersin. Kız ya söylersin ya da Bey babama giderim demiş. Uğursuz, söz senin, baba senin Bey kızı demiş. Bana varmamak için bana iftira atıyor, benim sizinle uğraşmak ne haddime derim.
Sıyrılır çıkarım işin içinden. Benimle evleneceğine şahitlerin huzurunda söz ver, gerçeği seninle paylaşayım. Kız uğursuzun getirdiği şahitlerin huzurunda evleneceğine söz vermiş. Uğursuz, Bey kızı demiş, senin anan, bir başka diyardan. Anan şu anda o diyarın Ecesi. Sende Prensessin. Anlayacağın bir Prensesle evleniyorum. Bey kızı bu durumu araştırmış. Her şeyin doğru olduğunu öğrenince, Bey babam demiş, uğursuz alçağı bana bir oyun kurdu. Ben onunla evlenmek istemiyorum. Bey, yaka paça uğursuzu getirmiş huzuruna. Şimdi sana ne yapayım demiş. Uğursuz, damadınız yapın mevzu bitsin Beyim demiş.
Değilse, kime ne yaptın, hepsi Sultanımıza iletilecek, İpliğin pazara çıkacak. Beyliğinde kalmayacak, belli olmaz yerine Bey dahi olurum. Gerçi oğlun var olmasına var da o çocuk iflah olmaz bir hastalıktan Payitahtta bir şifahanede yatıyor. Bir bakmışsın ölüvermiş. Büyük kızının kocası kervancı. Kervan bu, harami basar, yağma olur, yağmur yağar ıslanır, dolu vurur yere çakılır, tipi olur, çığ düşer, kaybolur, olur mu olur. Elinde ve göz önünde kim var? Ben…Sonra Bey hanımının da nice marifetleri var bilirim. Onları da yayarım ortalığa. Bir de kayınbiraderin var. Evlere şenlik. Ayık gezmez, güya karınca dahi ezmez. Seni günahı kadar sevmez. Nereye yollasan gitmez. Söz dinlemez. İyilikten bilmez. Kuyunu kazar. Hakkında Sultana name yazar.
Bey, uğursuz demiş, her ne yaparsan yap, kızımı sana vermeyeceğim. Onu üç gün önce bir başka diyarın Şehzadesiyle nişanladım. Kime ne duyuracaksan ne haber uçuracaksan elinden geleni ardına koyma. Bir de bundan sonra şehirde kendine dikkat et. Kafana bir şey düşer, yanlışlıkla sana doğru bir ok uçar. Yolda sana biri çarpar, önünü keser, rüzgâr tersinden eser. Biri yatağında boğazına çöker. Şimdi var git yoluna.
Beyin ortanca kızı bir hafta sonra bir gelin alayıyla çıkmış şehirden. Uğursuz gelin alayına bir geçitte pusu kurmuş. Kızın nişanlısı olan şehzade, gelin alayını karşıladığı anda, uğursuz, şehzadeyi uzaktan ıslık çalan oklarıyla delik deşik edip öldürmüş. Sırra kadem basmış. Şehzadenin adamları dağ taş aramışlar lakin okçudan bir iz bulamamışlar. Kız gerisin geriye dönmüş. Herkes bu olayı uğursuzdan bilse de ortada ispat edecekleri bir şey yokmuş. Kızı şehrin ağasının oğlu istemiş. Bey, kızını vermeye sıcak baktığının gecesinde, ağanın oğlunu yatağında ölü bulmuşlar. Bey uğursuzu yakalatmış, atmışlar zindana. Zindancılar öyle bir dövmüşler ki, öldü diye bir uçurumdan aşağıya atmışlar.
Aradan bir ay daha geçmiş. Bey, ortanca kızını Bedesten Ağasının oğluyla evlendirmiş. Şehir, inşallah bu damada bir şey olmaz diyormuş. Damadın bir kervanı varmış. Bey kızına, Bey kızı demiş, gözüm arkada kalsın istemem. Uğursuzun cesedini ne gören oldu ne bulan. Bundan böyle ben nereye, sen oraya. Almış Bey kızını yanına, kervan şehirden çıkmış, birkaç han, birkaç kervansaray, bir de diyar geçmişler. Sınıra yakın bir yerde, her kervanın endişe etmeden geçemediği bir geçit varmış. Bey kızı, Beyim demiş, bu geçide girmeden gidebileceğimiz bir başka yol yok mudur? Var amma yolumuz çok uzar demiş kocası.
Geçitte ilerlemeye başlamışlar. Geçidin yarısına geldiklerinde, haramiler saldırmışlar kervana. Sayıları o kadar çok muş ki, kervan muhafızlarının hepsi ölmüş, kervanı yağmalamışlar. Bedesten Ağasının oğlunu kılıçla biçmişler, Bey kızını da esir alıp, esir pazarına götürmüşler. Ertesi gün Pazar kurulmuş, esirler satılmaya başlamış. Bey kızına sıra geldiğinde, köle satıcısı bu kız demiş, Bey kızıdır elli altın diye başlatmış artırmayı. Çıkanlar yüz elliye kadar çıkmışlar, kıza alıcı iki kişi kalmış. Yüzü gözü sarılı iki adam arasında kıyasıya bir yarış başlamış. Yüzü siyahlarla sarılı olan adam beş yüz altın demiş. Yüzü gri bir bezle kapalı olan adam ise altı yüz elli altın demiş. Siyahlı adam yedi yüz elli deyince, grili adam bin altın demiş.
Pazarlık beş bin altına gelmiş. Grili adam on bin altın demiş. Siyahlı adam çekilmiş. Bey kızını kim satın aldı diye merak etmiş. Bey kızını satın alan, onu bir arabaya bindirmiş köle ticaretinin yapıldığı şehirden çıkmış. Yarım saat sonra, küçük kafilenin yolunu yüzünü siyahla kapatmış olan adam kesmiş. Yabancı demiş al sana on bin altın. Bey kızını bana ver. Olmaz demiş gri bir örtüyle yüzü kapalı olan. Almak istersen çek kılıcını. Beni yenersen senin olsun. İnmişler atlarından aşağıya. Başlamışlar çarpışmaya. Yüzü siyah örtülü adamın adamları, beyimizi bugüne kadar yenen olmadı diyorlarmış, Bey kızını satın alanın hiç şansı yok. Onlar konuşurlarken, bir anda bir muhafız birliği gelmiş, siyah örtülü adamı ve adamlarını yakalamışlar.
Muhafızların başı, Beyim demiş, bu adam aradığın o uğursuz dedikleri cani. Bey, yüzündeki gri örtüyü çıkarmış. Ben demiş Bey kızının ağabeyiyim. Herkesin hastalıktan öldü bildiği, kız kardeşimin dahi görse tanıyamayacağı o Bey. Sen bizim ailemize çok büyük fenalıklar ettin. Uğursuz kılıcına davranınca, kılıcına davrandığı sağ elini kesmiş atmış. Bir daha demiş ne benim ne kız kardeşimin ne de ailemin yoluna çıkma. Bu olay senin ve edepsizliğinin sonu olsun. Olmazsa, her nereye gidersen git seni arar bulurum. Bey kızı ağabeyiyle Payitahta gelmiş. Sultan, Bey kızı demiş, sen hem çok güzel hem de çok bahtsız bir hanımsın. Kabul edersen seni kardeşimle evlendireyim. Sen zaten bir Prensessin. Burada bu memleketin Prenseslerinden biri ol.
Aradan bir seneden fazla geçmiş. Uğursuzun adamları, Beyim demişler, Prenses, Sultanın kardeşiyle evlendi. Bir de oğlu oldu. Ne dersin, bize emrin nedir? Uğursuz, ben demiş, Bey kızının amcasının kabul etmediği yok saydığı oğluyum. O beylikte benim de hakkım var. Ancak Beyin ortanca kızına âşık oldum. Değil evlenmek, biri ona baksa öldürebilirdim. Göreceksiniz Prenses eninde sonunda benim olacak. Sultanın kardeşi değil, Sultanla bile evli olsa, Sultanı da ortadan kaldırırım. O kızın kaderi bana yazılı, göreceksiniz bu dediklerim olacak demiş. Oldukça hain bir tuzak hazırlamış. Sultanın kardeşi, Bey kızını yanına almış, onu anasına götürmek üzere yola koyulmuş. Ancak oldukça karışık rüyalar gören Bey kızı, kocasına Beyim demiş, yol çok uzun, oğlumu Payitahtta bırakalım. Nasipse biz gidip gelelim. Küçük çocuk payitahtta kalmış. Bey kızının anasının diyarına birkaç günlük mesafede bir handa konaklamışlar. Uğursuz, hanı çok önceden eline geçirmiş.
Hancı ve adamları kılığında olan adamlarıyla kafileyi beklemeye başlamışlar. Kafile gelip, istirahate çekildiğinde, kafilede kim var kim yok hepsini ortadan kaldırmışlar. Sultanın kardeşi ve Bey kızı kalmış sadece. Sabah olduğunda, dışarı çıkan Sultanın kardeşini de öldürmüşler. Uğursuz, yanında bir hocayla gelmiş. Bey kızı demiş, kocan öldü. Kafilenizde tek bir sağ adam kalmadı. Bugün bizim nikahımızın kıyıldığı gün. İster ayıl ister bayıl ister bağır çağır, burada yapayalnızsın. Uğursuzun getirdiği Hoca, onları çabucak evlendirmiş.
Ondan sonra ne kafileden bir haber alınabilmiş ne Prensesten ne de Sultanın kardeşi olan kocasından.
Aradan yirmi koca sene geçmiş. Prensesin oğlu, yiğit bir delikanlı olmuş. Sultanın huzuruna varıp Sultanım demiş, aslı astarı olmayan birçok şayia dolaşıyor. Anam ve babamın, akıbetlerini merak ederim. Gözüme uyku girmez. Beni yetiştiren Bey dayımda, bir baskında hayatını kaybetti. Beni bilende yok tanıyanda. İzninizle bu meseleyi çözeyim. Sultan sana demiş en güvendiğim üç cengâver eşlik edecek. Kim hayatta kaldıysa al getir o uğursuz yaşıyorsa da onun da kellesini isterim. Sultanın Veziri, hemen bir haber uçurmuş, Prensesin oğlu demiş, seni aramaya geliyor.
Sultanın yeğeni ve arkadaşları ne kadar temkinli olurlarsa olsunlar, kaldıkları ilk handa baskına uğramışlar. Baskına gelenlerin bir teki dahi sağ kalmamış. Ölmek üzere olan baskıncılardan uğursuzun yerini öğrenmişler. Baskından istediği sonucu alamayan uğursuz, ben demiş bugüne kadar üzerime kurulan bütün tuzakları defettim. Bu uğurda elimin birini kaybettim. Yüksek bir dağın tepesindeki kalede, kurduğu tuzaklarla Sultanın yeğenini beklemeye başlamış. Sultanın yeğeninin yanındaki cengâverlerden biri, Beyim demiş, ben bu kalede doğdum. Babam kalenin Beyi idi. Kalede babama bağlı askerler var. Onların da haberi var. Var amma, tuzak da olabilir. Sultanın yeğeni üzülme demiş, bizim hayatımız tuzaklarla mücadeleyle geçti. Sen bana uğursuzun bulunduğu yeri göster yeter. Kaleye gece yarısı girmişler. O cengâver, beyim demiş, uğursuzun odasına giden koridorun başındayız, biz bize bağlı askerleri ayaklandıralım, sizde alın kellesini uğursuzun.
Sultanın yeğeni, uğursuzun odasına kadar koridorda kim varsa sessizce ortadan kaldırmış ve girmiş uğursuzun odasına. Yakalamış boğazından, kalenin burcundan aşağıya sallamış. İşte tam o sırada, bir kadın ve yanında iki kız, yapma demişler. Kıyma ona. Sultanın yeğeni, sallandırdığı, uğursuzu çekmiş yukarı. Bu uğursuz neyiniz olur demiş. Kızlar babamız demişler. Kadında benim kocam olur demiş. Sultanın yeğeni, ya benim babam demiş o nerde? Sultanın kardeşiydi. Sağ mı? Kadın öldü demiş, onu bu uğursuz öldürdü. Sen demiş benim birkaç yaşında bıraktığım oğlumsun. Sultanın yeğeni, evet demiş, bu kızlar da ana tarafından kardeşlerim. Lakin dayımı da bu uğursuz öldürdü. Elindeki kılıç havada geniş bir kavis çizmiş, uğursuzun kellesini gövdesinden almış. Başsız gövdeyi, adamları atmışlar surlardan aşağıya…
Anlatırlar ki; Uğursuzun kızlarının çığlıkları kaplamış kaleyi. Prenses oğluyla bir süre görüşmemiş. Kız kardeşleri de. Prensesin anası o arada ölünce, o diyara Ece olmuş. Almış kızlarını, oğluna sende benimle gel dediyse de Sultanın yeğeni gelmemiş. Uğursuzun uğursuzluğunun sona ermesi, memlekete derin bir nefes aldırmış. Sultan, yeğenini bir daha yanından ayırmamış. Onun yerine geçen genç Sultan, Ağabeyim demiş, memlekette ne kadar uğursuz, şaki, harami varsa ortadan kaldırmak senin görevin. Sultanın yeğeni, ömrü boyunca onlarla mücadele etmiş. Genç Sultan ondan hep Ağabeyim diye bahsetmiş. Sultanın yeğeni de kılıcım ve ben emrindeyim Sultanım dermiş.
Şehir şehire, Uğursuz uğursuza, Sultan yeğeni Sultan yeğenine, Bey kızı Bey kızına, Ece Eceye, Prenses Prensese, Şehzade Şehzadeye, Bey Dayı Bey dayıya, kervan kervana, han hana, kervansaray kervansaraya, geçit geçide, tuzak tuzağa, cengaver cengavere, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.