Ölümsüzlük ağacını arayan adam
Bugünkü yazımı Mevlâna hazretlerinin Mesnevi hazinesinden “Ölümsüzlük Ağacını Arayan Adam’ adlı hikâye ile hikmetli sözlere ayırdım.
Bilginin biri, bir söyleşide, masala benzer bir olay anlattı. Dediğine göre, Hindistan’da bir ağaç varmış; kim o ağacın meyvesini yerse, ne yaşlanır, ne ölürmüş.
Padişahın biri bunu duydu; bu ağaca ve meyvesine âşık oldu. İş bilir, güvenilir adamlarından birini o ağacın meyvesini getirmek için Hindistan’a yolladı. Adam ağacı bulmak için yıllarca Hindistan’ın her yanını gezdi, dolaştı. Meyveyi bulmak için şehir şehir gezdi; ne ada bıraktı, ne dağ; ne ova bıraktı, ne çöl.
Kime sorduysa, bıyık altından güldüler ona:
“Allah aşkına! Akıllı adam böyle bir şey arar mı? Kesinlikle deli bu adam,” diyorlardı.
Kimileri dövdü onu, kimileri de ermiş gözüyle baktı ona.
Yıllarca aradı, durdu. Padişah ona mal ve para gönderiyordu; yeter ki aradığını bulsun… ama aramasından hiçbir sonuç alamamıştı. Artık usanmış, yorulmuştu; geri dönmeye karar verdi. Hem ağlıyor, hem de gidiyordu.
Yolda adını ve ününü duyduğu bir şeyh vardı. Adam umutsuzca:
“Varayım huzuruna gideyim. Belki bana yardımcı olur…” dedi.
Yağmur gibi gözyaşı dökerek şeyhin yanına vardı:
“Efendim,” dedi, “Bana acı ve yardım et; çok çaresizim!”
Şeyh:
“Derdini söyle bakalım… ne istiyorsun? Ne istedin de, ulaşamadın?”
Adam:
“Efendim, padişah beni bir ağaç bulmakla görevlendirdi. Eşi güç bulunur bir ağaç varmış. Onun meyvesi ölümsüzlük veriyormuş. Yıllarca aradım, ama insanların alaycı bakışlarından, aşağılanmadan başka bir şey bulamadım. Derdim bu!”
Şeyh güldü ve dedi ki:
“Sen şimdi bu ağacı mı arıyorsun?”
“Evet, efendim.”
“A saf gönüllü adam! O senin aradığın, bilgi ağacıdır. Bilen kişinin bilgisidir. Sen yanlış yola girmişsin. Git padişahına söyle, bilgiye ve bilgiliye sarılsın.”
Şaşkın adam, şeyhin yanından sevinçle kalktı, hemen yola koyuldu.
&&&
Her şey maşuktur, aşk bir perdedir. Yaşayan maşuktur, aşık bir ölüdür.
Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki!
Aşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
Cahilin eziyetlerine sabretmek, ehil olanlara ciladır. Nerede bir gönül varsa sabırla cilalanır.
Nuru bir su bil, suya yapış, suyu elde ettin mi ateşten korkma! Ateşi su söndürür.
İki deniz gibi olan gözlerimin incilerle dolması için, gam toprağını gözüme sürme gibi çekmekteyim.
Gülmeler, ağlamalarda gizlidir. Ey saf ve temiz kişi, defineyi yıkık yerlerde ara.
Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı.
Dildaşlarından ayrı düşen, yüz türlü nağmesi olsa bile dilsizdir.
Allah’ın zatına and olsun ki kötü yılan bile kötü arkadaştan yeğdir. Çünkü kötü yılan, insanın yalnız canını alır. Kötü arkadaşsa insanı cehenneme sürer, orayı adama durak eder.
Huy peşinde yürü, iyi huyluyla düş kalk. Gül bağına bak, nasıl gülün huyunu almış.
Nice ihlas sahibi vardır ki ağlar, sızlar, dua eder. Duasındaki ihlas dumanı da göğe kadar gider.
Dünyanın lütfetmesi ve yaltaklanması, hoş bir lokmadır, ama az ye. Çünkü ateşten bir lokmadır!
Ey aşağılık dünya ayrılığına sabredemeyen dost, Allah ayrılığına nasıl sabredeceksin?
Peygamber, ‘Allah’tan cenneti istiyorsan kimseden bir şey isteme. Kimseden bir şey istemezsen ben kefilim, cennete de girersin, Allah’a da ulaşırsın’ dedi.
Allah’tan edebe muvaffak olmayı dileyelim. Edebi olmayan kimse, Allah’ın lûtfundan mahrumdur.
Edepten dolayı bu felek nura gark olmuştur: Yine edepten dolayı melekler, masum ve tertemiz olmuşlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.