Ramazan’da okey-tavla, sohbet-muhabbet… Başka?
Ramazan’da bir kafenin afişindeydi yanılmıyorsam, “Sahura kadar okey tavla keyfi” diyordu. Ramazan’a kadar düzenli kahvehane-oyun alışkanlığı olmayanlar bile Ramazan girince oyun oynaşla vakit geçiriyor. 11 ayda bir gelen ve o 11 ayın sultanı olduğu şüphe götürmeyen, insanı ve toplumu çepeçevre kuşatarak herkese farklı bir iklimi yaşatan Ramazan’ı sahura kadar okey-tavla vb. oyunlarla “ihya eden” hatırı sayılır bir kitle var aramızda.
Gazetecilik zamanlarından bilirim, bizim sektörde idareci olarak çalışanlar hatta kıdemli haberci olanlar bile, bulabildikleri emniyet mensubu, eski siyasetçi, mevcut vekil, STK’cı, bürokrat eliboş ne kadar kalburüstü adam varsa mübarek akşamları birlikte okey-tavla-bilardo oynayarak geçirirler.
Bu durum, artık tadına varanlar için vazgeçilmez bir Ramazan geleneğidir. Ramazan’da çay ocaklarını, nargile salonlarını, cafe-bistro vs. yerleri dolaşın, herkesin dışarıda olduğunu görür ve toplumun bu kadar oyun bağımlısı olmasına şaşarsınız. Siz arz ederseniz, talep eden illaki bulunacaktır. Ramazan’da “okey-tavla”, “sohbet”, “muhabbet” ve “güleryüzlü hizmet” aramasanız da size arz edildiğinde bu “lehve’l-hadis” satıcılarından hem de parayla o “hizmeti” satın alırsınız.
“Ramazan girip çıktığı halde günahları affedilmeyenin burnu sürtülsün!” buyuran Allah Resûlü’ne verecek cevabımız “sürtülürse sürtülsün” mü olacak? Bağışlanmanın yolu bağışlanma isteğinden geçiyor önce. Elbette vaaz verme niyetinde değilim. Herkesin her şeyi bildiği, isteyenin istediği bilgiye ulaşabildiği bir zamanda vaaz vermek, köşeyi haksız işgalden başka bir şey değildir.
Benimkisi bir hatırlatma… Bir uyarı sadece… Ramazan’ın farklı bir iklim olduğu, nasibini arayana ikram ve ihsanda bulunduğu, nasibi olmayanı ise kapıdan eli boş gönderdiği bir iklimdir.
Kısacası Ramazan, herkesin hürmetini kazanan, bunu da fazlasıyla hakeden kutlu bir aydır. Bu manevi iklime yâsinler mukabeleler, teravihler ve teheccüdlerle kapı aralayanlarımız oldu. Bizi “Gece abid, gündüz mücahid” yapacak, iman ve aksiyon adamı haline getirecek bir çalışmaya ihtiyaç var. Önce Kitâb’ı anlama çabasıyla başlayarak kendimize bir aylık, daha sonra bir yıllık sonra bir ömürlük okuma profili çıkarmalıyız. Cennetin yolu buradan geçiyor çünkü…“Gelenek haline getirdiğiniz, Ramazan’a özel bir okuma alışkanlığınız var mı? Bu Ramazan için bir okuma listesi hazırladınız mı?” sorusuna verilen cevaplar ne yazık ki tatmin edici düzeyde değil…
Müslüman veya gayri Müslim, pek çok kalbe etki eden medeniyetimizin güçlü can damarı Ramazan’ın yansımalarını, “Ramazan Medeniyeti” adlı derleme niteliği taşıyan hoş akıcı daha çok “kültürümüzde Ramazan”ın anlatıldığı nadide bir kitap, İbrahim Refik’in kitabı…
Benzeri bir eser de Özlem Olgun’un hazırladığı Ramazan Kitabı. Eser, eski ramazanlara duyulan özlem duygularını hissettirmek bakımından dikkat çekiyor.
Hepsinden önemlisi, Ramazan’ın muhteşem atmosferine uygun bir okuma kılavuzu… Mahmut Kısa ya da Mustafa İslamoğlu hocaların Kur’an Meali, Riyazü’s-Salihin ya da Ellü’lü-ü ve’l-Mercan hadis kitapları tercümesi, Celalettin Vatandaş’ın Hz. Muhammed'in (s.a.v.) Hayatı ve İslam Daveti aklıma gelenler… İlk gençlik çağında eğer tadı damağınızda kalan bir siyer okumadıysanız Ahmet Lütfi Kazancı’nın roman tarzında kaleme aldığı Özlenen Şafak’la başlayıp Kavuşma ile tamamladığı 6 kitaplık set mutlaka okunmalı…
Peygamberin ve sahabenin orucundan tutmak isteyenleri ise Samanyolu’nda Ziyafet’e çağırıyoruz. Üstad Sezai Karakoç’un Samanyolunda Ziyafet’i sadece okumanızı bekleyen kitaplardan bir kitap değil. Bir muştu, bir uyarıcı, bir hatırlatıcı… Yani ismiyle müsemma bir şölen. İcap etmemiz gereken bir davet… Bu güzel fırsatı da kaçırmayın, derim…
Haydi bakalım, okuyup arınmaya… Okuyalım Rabbin adıyla, okuyalım özgürlük için…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.