TACİZ VAKALARI 28 ŞUBAT DÖNEMİNİ HATIRLATIYOR
Efendim, son günler yine hareketli, hareketli olduğu kadar da karmaşık geçiyor. Bir taraftan Afrin Harekâtı yapan, göğüs göğüse canını dişine takarak savaşan şanlı ordumuz ve güvenlik güçleri, diğer taraftan ülke içinde yine yalın ve anlamsız çıkışlarıyla bildiğini okuyan muhalefet ile yandaşı Laikçi-Kemalist-Ulusalcılar ile ahmaklar.
Öte yandan ve de en az Afrin Harekâtı kadar önem arz eden iç vakalardan “TACİZ”. Açıkçası ben bu vakaların gelişme seyrini, muhtevasını, muhataplarını ve ülkeye veriş şeklini oldukça sakıncalı ve sıkıntılı buluyorum. Öyle şeyler oluyor, anlatılıyor, veriliyor ki insana ürperti ve korku nöbetleri oluşacak gibi geliyor.
Birkaç defa yazdım, cinayet vakalarını verirken çok dikkatli olunmalı ya da hiç verilmemeli şeklinde beyanda bulundum, ancak hiç bir otorite ne denmek istediğimin üzerinde durmadığı gibi devrin namlı psikolog ve sosyologları da konuyu topluma etkisini, yankılarını, geleceğini, sosyal ve ferdi tahribatını ele almadı.
Şimdi aynısı “taciz” vakaları için yapılıyor, ne hikmetse konu uzmanları olayları ya yüzysel görüşlerle geçiştiriyor ya da daha çok “linç mantığı” ile özellikle de tek taraflı olarak “linç edilmesi gereken” kişiler sınıfına sokuyor. İşin bir tarafı da taraflardan birisine “müdafaa” hakkı verilmiyor.
Buradan şu anlaşılmasın: tacizciler masumdur, üzerine gidilmesin, serbestçe tacizlerine devam etsin, bunlar masum insanlardır, “bırakın gitsinler” uygulamasına muhatap olsunlar demiyorum. Aksine, özellikle küçük çocuklara musallat olanlar (ki zannederim bu bir hastalıktır) en ağır cezaya çarptırılsın, bu arada da onları idam etme imkanı olmadığına göre gelecekte topluma karışacakları düşünülürse zararlarını önlemek için tedavi edilsin derim.
Üzerinde durmak istediğim konu tüm bunların ötesinde. Elbette taciz toplumsal bir suçtur ancak etki alanı toplumun tamamından ziyade muhatapları ve çevresini etkiler. İşte buradan hareketle her TACİZ olayını toplumun tamamını kaplayacak bir eylem planına dönüştürmek isteyenler var, her tacizi bir “kalkışma vakası” olarak görüp, istismar etme, ayaklandırma, devlet ve yönetim karşıtlığı haline getirmek isteyen güçlerin etkileri var gibi geliyor.
Taciz olayları dünyanın her yerinde var ve ülkemde vuku bulan vakalardan daha da önde. Ancak oralarda 13-14 yaşında özellikle kızların taciz edilmesi veya özel bir uygulamaya tabii tutulması “tarafların gönüllülük esasına dayandırıldığı için suç olarak görülmüyor” ve bizdeki gibi infiallerle karşılık bulmuyor.
Kesinlikle dünyanın her tarafında işlenen suç aynı ancak karşılığı, değerlendirilmesi, yorumlanması farklı oluyor. Bu da doğru ve de tekrar en ifade etmek istiyorum ki “son günlerde yoğun bir savaş atmosferinde bulunan ve neredeyse 1.5 yıl sonra seçime girecek olan bir ülkede” infiallerin yükseltilmesinin veya taciz davalarının yükseltilmesinin “28 Şubat” öncesi düzmece FADİME-MÜSLÜM, KALKANCI-ZENGİN SOSYETE GÜZELİ benzeri olayların hortlatılmasına benzetilmeye çalışılıyor gibi geliyor. Özellikle solcu-sözde Atatürkçü, tetikçi, laikçi; 28 Şubat’ta milleti soyanların sözcülüğünü yapan, şimdilerde ahlak abidesi görülen soytarı gazetecilerin yersiz-mesnetsiz-kurgu kokan, provokatif haberlerine; dikkat derim.
Kimse bir başkasının elinde, cebinde, yatağında, yerinde, namus bekçisi olarak kendini görmesin. Hele de kendi namusunu sanat saltanatına kurban edenlerin, başkalarının namus bekçiliğine soyunması kabul edilir değil. Hele de “çocuk gelinler” vakalarını abartarak veren, çocuk gelin avcılığına çıkan 13 yaşında kendini kaybetmiş sanat severlerin buna hiç hakları yok.
Kısacası, 28 Şubat öncesi bazı eylem benzeri düzmece olaylarla karşı karşıya gelmememiz için “devlet- iktidar ve sivil toplum olarak” uyanık olmak zorundayız, oyuna gelmeyelim. Kendi gözünde odunu görmeyenlerin başkalarının gözündeki çöpe müdahale etme hakları yoktur.
Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.