ÜLKEMİZ TOHUMCULUKTA NE KADAR İSRAİL’E BAĞLI
Bu soruyu her duyduğumda adeta tüm kan tepeme yürüyor diyebilirim. Bizi veya sektörü tanıyan veya tanımayan olsun, ortamda tarım söz konusu olduğu zamanda bu kesimler birçok soru soruyor. Bırakın bilmeyenleri, sektörde olup ta bildiği halde sırf muhalefet olsun diye de bu soruları ortaya atarak zihin bulandırıyorlar. Soruların çoğunluğu şöyle;
“Tarım kötü gidiyor, değil mi?”
“Ne olacak bu tarımın hali?”
“İsrail ve Hollanda ya bağımlılığımız ne zaman bitecek?”
“Eskiden kendi kendine yeten bir ülke iken, neden bu hale geldik?”
“Baksana et, saman hatta hayvan ithal eder ülke haline geldik” gibi.
Geçen hafta sonu dünyanın en büyük fuarlarından biri olan Antalya’da bir fuarı ziyaret ettim. Hemen her sene bu önemli fuarı ziyaret eder, her sene yapılan değişiklikleri ve gelişmeleri yerinde müşahede ederim. Bu defa da öyle oldu.
Yukarıdaki soruları kısa cevaplarla geçiştirdikten sonra esas konuyu ele alarak yazımı tamamlayacağım.
Tarım kötüye gitmiyor. Bunu söyleyen herkes ile her ortamda tartışmaya hazırım. Bu tamam da 50, 40 yıl, 30 hatta 20 yıl önce ülkenin üretim değerlerini, nüfusunu ve tüketim değerlerini; ülkemdeki traktör sayısını, hayvan sayısı yanında esas olan “hayvan başına et ve süt verimini” bilmeyeler ya da bilip de yanlış yorumlayanlar için diyecek bir şey yok. Bunlarla tartışmaya dahi gerek yok.
Sanki bu ülkede 20 yıl önce tohumculuk varmış, sektör dışarı harıl harıl tohum satarmış da bizim haberimiz olmamış, ya da ülke 100 milyon insanı tıka basa doyuruyormuş, köylü şehirlerde gerine gerine geziyormuş, hatta dışarı canlı hayvan, et ve et ürünleri satıyormuşuz da bunu konuyu doğru değerlerle yazanlar bilmiyormuş da, gölgede kedi-köpek sevenler biliyormuş, artı evinde etin iyi kısmını tüketip, diğerini köpeklerine layık görenler biliyormuş, öyle mi?
Bu ülke hiçbir zaman “kendi kendine yetmedi”. Artı son 10 yıla kadar ülke çiftçisi köylülüğe hapsedildi, hiç büyük işletmeler kurulmadı, sulama ve teknoloji bu kadar önde olmadı diyebilirim.
Fuarı gezerken bu sefer çok daha mutlu oldum. Bu kadar canlı ve özellikle de yabancıların rağbet ettiği bir fuarı daha görmedim. Benim gibi, “ziyaret edenler insaf ederek söylesin ki hiçbir fuarda bu kadar yabancı kendini göstermedi” desin.
Bu da yetmez çoğu tanıdık, kendine ve yabancılarla ortak iş yapan tohumculuk firmaları fuarda, uluslararası sahada tüm gücüyle kendini ortaya koymuş. Tohum, gübre ve ilaç sektörleri öne çıkmış.
Söylenen odur ki; şu andan itibaren sınırlarımızı kapatsak özellikle yabancı döllenen bitkilerde, yani hibrit dediğimiz tohumlar da dahi kendi kendimize yetecek durumdayız. Durum bu.
Durum bu da dünyanın hiçbir yerinde böyle bir politika olmaz. Dünyaya açık ülkeler dahi dışarıya tohumluk sattığı gibi dışarıdan da tohum ve tohumluk almaktalar. Ötesi laf ve yalandır. Bizim de yaptığımız budur ve böyle de devam edecektir.
Sağlık ve mutluluk dileklerimle, kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.