Yalan Tarihin Gerçek Kahramanı (II. Abdülhamit Han)
Bir millete yapılabilecek kötülüklerden biri belki de en önemlisi, milletin kendi tarihi ile olan bağlarını koparmaktır. Son yüzyılda yakın tarihimize dönük karalama faaliyetleri dönem dönem yoğun olarak yaşanmıştır. Bundan dolayıdır ki, yakın tarihimizin en önemli şahsiyeti II. Abdülhamit’i ve dönemini ne anlatabildik ne de anlayabildik.
II. Abdülhamit Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine damgasını vurmuş, dünyanın en büyük devlet adamıyken kimimize göre “Ulu Hakan” kimimize göre “Kızıl Sultan” nitelendirmeleriyle ideolojik bir figür haline getirilmiştir. Son yıllarda anlamaya dönük bir takım faaliyetler olmasına rağmen hala yapılanlar yeterli değildir. Elbette ki, bugün ülkemizi yönetenlerin Büyük Sultanı tanımaya ve anlamaya dönük söylemleri şahsımı ziyadesiyle sevindirmektedir.
Bugün ülkemize dönük her türlü saldırının nedenlerini anlamak için mutlaka II. Abdülhamit’i ve dönemini iyi bilmeliyiz. O dönemi anlamadan bugün yaşananları anlamak mümkün değildir. Bu duygularımı siyasi yandaşlık veya karşıtlık ekseninde dile getirmiyorum. Hatta siyasi bir figür olarak bakılmasına bile karşıyım; çünkü, siyasi bakış açısı etki ve tepkiyi doğuracağından önyargıların artmasına da neden olabilir. Kendimizi nasıl tanımlarsak tanımlayalım; ister sağcı ister solcu, kısaca her ne olursak olalım; “Ulu Hakan”, “Kızıl Sultan” nitelendirmelerini de bir kenara bırakarak II. Abdülhamit’in 33 yıllık padişahlık ve sonrası ölümüne kadar yaşanan döneme ait tarihi gerçekleri ön yargısız öğrenmeye çalışalım. Her türlü iftira ve itibarsızlaştırmaya rağmen o her zaman merhametli olmuş, kimseye zulmetmemiştir. Kendisine en büyük hakaretleri yapanlar, aleyhinde çalışanlar pişman olmuş; bir kısmı hatalarını, pişmanlıklarını dile getirmiş bir kısmı utançlarıyla bu dünyadan göçüp gitmişlerdir. Ayrıca, mazlum Sultanı tahtan indirenler, indirenlere her türlü yardımı yapanların bir çoğunun idam edildiği, öldürüldüğü, sürüldüğü, sefalet içinde yaşadıkları, dikkatimi çekti. Oysa ki, savunmadan ulaşıma; eğitimden kültüre her yerde O’nun adını göreceksiniz. İnanın, muhteşem bir şahsiyet ve devlet adamıyla karşı karşıya kalacaksınız. Yeter ki, ön yargılarımızdan sıyrılarak öğrenmeye ve anlamaya çalışalım.
Almanların meşhur Devlet Adamı Bismarck, “Dünyada 100 gram akıl varsa, bunun 90 gramı Abdülhamit’te, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünya siyasilerindedir” değerlendirmesinde bulunarak II. Abdülhamit’in büyüklüğünü ortaya koymaktadır.
Yaptıkları, yaşadıkları; dinine, vatanına, milletine olan büyük sevdasını görünce Bismarck’ın değerlendirmesinin ne kadar da yerinde olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Toplum olarak hepimiz II. Abdülhamit’in aşağıdaki sözüne kulak verelim; milletin tüm fertleri olarak kafamızın ve gönlümüzün ortasına hiç çıkarmamak üzere yerleştirelim. Ne diyelim vatan hainlerine, yerli işbirlikçilerine ithaf olunur. Ne diyor o Büyük Sultan;
“Ben bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!”
“Savaş yalnız sınırlarda olmaz. Savaş bir milletin topyekun ateşe girmesidir. Eğer bu bütünlük sağlanmamışsa zafer tesadüfi, yenilgi kaçınılmazdır.”
Emperyalist güçler, yerli işbirlikçileri hainler! Unutmayın ki, her türlü saldırılarınıza rağmen bu büyük milletin emellerinizi kursağınızda bırakacağından hiç şüpheniz olmasın! Biliyoruz siz her zaman kalleştiniz; bugünde kalleşsiniz ve hep öyle kalacaksınız!
Sonuç olarak; okullarımızda çocuklarımıza başta yakın tarihimiz olmak üzere tarihimizi öğretelim; milli eğitim sistemimizin tarihimizin, milli ve manevi değerlerimizin aktarılmasındaki yetersizliklerini ortaya koyarak gerekli tedbirleri alalım. İşte o zaman II. Abdülhamit’i daha iyi anlayabiliriz.
Mekanın cennet olsun ey ULU HAKAN.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.