Yaratılış Destanı
“Yoktu Bailey, ama olmadığını biliyordu. Kendi hayatının başka hayatlara yaptığı ufak dokunuşları izledi. Ne önemi vardı bunların, zaten o kimdi, neden önemli olsundu ki başkaları için? Ama böyle olmadığını farketmesi çok sürmeyecekti. Arkadaşının mezarını gördü, ama arkadaşı yaşıyordu; hatırladı: Arabası bozulmuştu iş arkadaşının, o da kendi arabasıyla bıraktı onu evine. Ama bir dakika,Bailey yoktu zaten, nasıl bırakabilirdi O’nu eve. Ölmüş olmasına şaşırmamalıydı. Bir hayat kadını… Ayaklarını yontan dalgakıranlara rağmen hala bir yudum oksijen için şehrin yüksek yerlerine çıkıyor ve öylece izliyor. Bailey’in liseden arkadaşıydı. Bir gün parası bittiği için Bailey’den yardım istemiş o da kırmamıştı, bu sayede hiç de istemediği bir hayata zorlanmamıştı. Ama Bailey zaten yoktu, ona yardım da etmemişti; şehrin yüksek tepelerinde hala biraz oksijen almıştı Laura için.”
Kim olduğumuz konusunda fikrimiz olması zorunluluğu… En sevdiğimiz, film, en sevdiğimiz arkadaş, yemek, kitap, aktris… Enlerle ifade edilen kişisel tanımlamalar. Bu mu oluyoruz gerçekten söyleyince. Kendimizi ifade etmenin bir yolu olarak bizimle hiç de ilgisi olmayan yolları seçebiliyoruz. Dolaysıyla bir şeyin bizim için en olması, o şeyi biz yapıyor aslında. Kurgusal gerçekliklerin içine atmış oluyoruz kendimizi biraz da böyle yaparak. Tıpkı gerçekte var olmayan bir insanın metalaşarak medyada yer alması ve O olabileceğimize kendimizi inandırmak gibi. Aslında öyle bir insan da yok.
Kendimiz olmak ifadesi çok kirlendi. Neyin biz olduğunu ayırt edebilmek de bir hayli zor. Kişiliğimiz ile ilgili fikirlerimiz ne en çok sevdiğimiz - öyle olduğunu zannettiğimiz -şeylerle anlatılır ne de varlığımızı önemsemeyerek. Bailey’nin kelebek etkisini hissettik az önce. Dolayısıyla her varlığın bir rolü var, hayatta olma amacını kendi belirleyecek olsa da. Olmadığımız insanlar olabileceğimizi zannetmek de sanırım kimseye faydalı değil. O halde bir tutam farkındalık gerek insanoğlu için.
İnsan kendisini bir şeylere tutundurmak ister, bazen müziğe, bazen spora, fanatiği olduğu takıma, giymekten hoşlandığı markaya vb. Hayatta kalma içgüdüsü yaptırır bunları bize. Yaratılışı gereği insan zaten merak eder ve uğraşır. Ancak uğraştığı her şeyi sevemez, zaten cansız olan hiçbir şey aslında sevilemez derler. Sadece x takımın o haftaki maçını beklemektir esas olan, çünkü lig uzun bir maratondur ve ertesi yıl yine olacaktır. Yaz kreasyonunu sonbahar kış modası takip eder. Hiç bitmeyen bir yol. Yolun amacı da yol da olmaktır. Günlük uğraşlarımız olmadan yaşayamayız ancak onları sevmek pek de doğru olmaz. Yaşamın kateksisleri… Cansız varlıklara yada hayvanlara bağlanmak. Sevgi bunun neresinde? Çünkü aslında kendimizle olan ilişkileridir hoşumuza giden yönü dış dünyamızın. Başkasının ruhsal gelişimine katkıda bulunmak dışında diğer sevgi kelimelerini kateksis olarak sınıflandırabiliriz. Ama tabi ki bunlara da gerek vardır.Kateksisleri olmasaydı, cinayetler, tecavüzler ve şiddet çok daha canımızı yakardı şüphesiz. Sadece çok fazla kendimizi kaybetmemeliyiz.
Tüm bunlar bizi yine hayattaki amacımıza götürüyor. Önce bir analiz yapmalı ve kim olduğunu gerçekten saptamalı birey, dünyadaki payını ve görevini de. En başta da kendisine saygı duyarak.
Boşuna değil, her çocuk özeldir.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.