YOLUN SONU GÖRÜNÜYOR
Yolun sonu görünüyor; görünüyor görünmesine de yolun sonu hiçte iyi görünmüyor! Felaket tellallığı yapmak istemem; ancak, gerçekleri görmezlikten gelmenin daha büyük felaketlere yol açabileceğini de dikkate almak zorundayız.
Ülkemiz insanının kahir ekseriyeti kendisini Müslüman olarak tanımlasa da İslam’ın Müslümanların yaşam alanına yansımalarında belirgin düzeyde sıkıntılarının olduğu gizlenemeyecek kadar açık ve ortadadır.
Kafamızı kuma gömerek gerçekleri görmezlikten gelmenin hiçbir faydası yok; kafamızı kumdan çıkarmanın vakti geldi de geçiyor!
Son dört beş yıldır yaşanan bu sıkıntılı durumu karınca kararınca, kendi gücüm nispetinde ortaya koymaya çalışıyorum ve her duyarlı Müslümanın da aynı anlayış içerisinde hareket etmesinin gerekliliğine inanıyorum.
Hiçbir Müslüman kendisini bu olumsuz gidişattan sorumsuz tutamaz; hepimiz sorumluyuz, üzerimize düşeni yapmazsak inanın huzur-u mahşerde hesabını veremeyiz.
Son günlerde medyada yer alan, bazı köşe yazarlarının yazılarına konu ettiği “Türkiye’de Toplumun Dine ve Dini Değerlere Bakışı” üst başlığı ile yaptığı anket çalışması oldukça dikkat çekmektedir.
Anket, MAK(Mehmet Ali Kolat) Danışmanlık Şirketi tarafından 30 büyükşehir, 23 il ve 154 ilçede 5400 kişi ile yüz yüze görüşmelerle gerçekleştirilmiştir.
2014 yılında yazdığım 2015 yılının başında yayınlanan, “FELAKETİN EŞİĞİNDE UMUDU DÜŞLEDİM” adını kullandığım kitabımda, ülkemiz Müslümanlarının yaşadığı yozlaşmaya ilişkin kaygılarımı, kaygılarımın ötesinde feryadımı ortaya koymuştum.
Yukarıdaki anket içerikli Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Türkiye’de Dini Hayatlar”la ilgili 2012 yılında yaptırttığı araştırma verilerini kitabımda değerlendirmiştim.
Her iki anketin sonucunu karşılaştırıldığımda belirgin düzeyde farkın olduğunu gördüm.
Kitabımda ülkemiz Müslümanlarının yaşadığı yozlaşma ile Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptırdığı anket sonucunun örtüşmediğini gerekçeleriyle birlikte açıklamaya çalışmıştım.
MAK Danışmanlık Şirketi tarafından 12-18 Haziran tarihlerinde yapılan anket çalışma verilerini değerlendirmeden önce Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptırdığı anket verilerine ilişkin kitabımda yer verdiğim değerlendirmenin bir bölümünü paylaşmak istiyorum. Kitapta;
*Türkiye'de yaşayan vatandaşların yüzde 99.2'si, kendini Müslüman olarak tanımlıyor.
*Allah’ın varlığından hiç bir şüphe duymayanlar, yüzde 98.7,
*Kur’an-ı Kerimde anlatılanların doğru ve bütün zamanlarda geçerli olduğuna inananların oranı, yüzde 96.5; inanmayanlar, yüzde 1,
*İnsanların öldükten sonra yeniden diriltileceği ve yaptıklarının hesabını vereceğine inananların oranı, yüzde 96.5; inanmayanların oranı yüzde 1,
*Türkiye genelinde vakit namazlarını her zaman kılanların oranı, yüzde 42.5; hiçbir zaman kılmayanların oranı, yüzde 16.9,
*Türkiye'de “Sarhoş olmayacak kadar içki içmek günah değildir” ifadesine katılanların oranı, yüzde 6.4; kısmen katılanların oranı, yüzde 3.6,
*Yüzde 37'si, “dindarlık için kalbi temiz tutup Allah'a inanmayı” yeterli görüyor.
*Yüzde 7.9'u ise dindarlığı, “mübarek gün ve gecelerde ibadet etmek” olarak tanımlıyor.
Halkının, yüzde 99.2’sinin kendisini Müslüman olarak tanımladığı bir ülkede kaygılarımın yersiz olduğu görülebilir. Diğer veriler ve görünen gerçekler, kaygılarımın yersiz olmadığını ortaya koymaktadır. Şöyle ki;
İnsanlar sorulduğu zaman Müslüman olduğunu söyleyecek, yaşamında Müslümanlık olmayacak.
Ülkemizde oruç tutanların sayısı, namaz kılanlara göre çok yüksek olmakla birlikte son yıllarda oruç tutma oranında da büyük düşmeler görülmektedir.
Oruç tutmayanların alenen yeme içme oranı, o kadar arttı ki oruç tutmasan Ramazan Ayı olup olmadığını fark edemeyecek kadar!
– Camilerimiz boş, hatta bomboş!
Yapılan başka bir araştırmaya göre; Sabah Namazını camide kılanların oranı binde 3’tür. Vakit namazlarını camide kılanların büyük bir kısmı da ihtiyarlardan oluşmaktadır.
– İhtiyarlarda gitti mi, ne olacak?
Cumadan cumaya camiler açılacak, diğer günler Allah (cc) korusun; balicilerin, esrarcıların, eroincilerin sığınağı olacak!..
Araştırma sonuçları düşündürücü konuları da içermektedir:
Kendini Müslüman olarak tanımlayanların yüzde 10’u, “Sarhoş olmayacak kadar içki içmek günah değildir” diyor.
Aslında bu bile toplumun İslami yönden ne kadar bilgisiz olduğunu, ortaya koymaktadır.
Yine, yüzde 37'si dindarlık için kalbi temiz tutup Allah'a inanmayı yeterli görüyor. Yani, namaza, oruca vs. gerek yok; içki içebilirsin, zina edebilirsin vs. kalbin temizse dindarsın.(?)
– Oh ne ala dindarlık!
Araştırmalarda, dindarım diyenlerin sayısı yüzde 60’larda görünse de iddia ediyorum: Türkiye’de gerçek dindarlar, namaz kılanlar, yüzde 10’u geçmez.
– Yine de en doğrusunu, Cenab-ı Allah (cc) bilir.
– Her haltı yiyeceksin, sonra da dindarım diyeceksin!
Kimse kimseyi kandırmasın; bu, hayasızlıktır, ahlaksızlıktır! Allah (cc) korusun, bu hal ve davranışlar sahibini imansızlık felaketine götürebilir.
İçki içenlerin sayısının 25 milyonu bulduğu; içki ve uyuşturucu kullanan sayısının artığı, alışma yaşının 11’lere kadar düştüğü; hemen hemen bütün araştırmalarda ortaya konulmaktadır.
Tüm araştırma şirketlerinin verilerinde yer alan bazı hususlar oldukça dikkatimi çekmiştir. Bunlar:
–Eğitim seviyesi yükseldikçe dindarlığın azaldığı, içki içenlerin, boşanmaların artığı,
–İlkokul mezunlarında içki tüketimi yüzde 14’lerde iken üniversite mezunlarında yüzde 45’e yaklaştığı,
Yani, eğitim seviyesi yükseldikçe bilinçlenme artacağı yerde tersi bir durum söz konusudur. Üzerinde düşünülmesi gereken en önemli sonuç burasıdır. Milli Eğitim sistemimiz ciddi ciddi kendisini sorgulamalıdır.
Özelde son yapılan anket sonuçlarıyla genelde de yaşanan yozlaşmayla ilişkili yazılarıma devam edeceğim.
Hakikaten çok ciddiye alınması gereken bir süreçten geçiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.