Nefes almak!
Nefes soluktur. Nefes duadır. Nefes canlılıktır, hayat belirtisidir. Güzel Türkçemizde oldukça zengin bir kavramın, kelimenin ve anlayışın ifadesidir.
Yaşadığımız onca sıkıntıdan sonra en büyük meselemiz nefesle ilgili!
Her şey üst üste geldiği için nefes nefese kalanlara dönmüşüz!
Olaylar belli, halden anlamayanlar belli, çıkarcılar belli, fırsatçılar belli, durumumuz belli, hangi borç yüklerinin altında çırpınıyoruz o da belli, nasıl nefesimizin kesildiği, nasıl nefesimizin tıkandığı da belli…
Bizler ne mi istoruz?
Nefes almak! Yani biraz dinlenmek! Biraz ferahlamak! Biraz rahatlamak! Ve biraz da yaşamak, yaşadığımızın farkına varmak!
Bu istediğimiz çok mu? Buna hakkımız yok mu?
Son birkaç yıldır bir başına mücadele eden, mücadele veren insanların duyulmayan, görülmeyen, yanından geçip gidilen, yaygara kabul edilen, abartma kabul edilen feryatları, çığlıkları, iniltileri ve sessiz akan gözyaşlarıdır bu nefes alma mücadelesi…
İnsanların, Yunusça bir yaklaşımla “bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun” dediği hal üzeredir bu mücadele…
Hoş olan nedir bilir misiniz?
Bilen olmak, gören olmak, duyan olmak, koşan olmak! Değilse üç günlük dünyada, sen misafir, ben misafir! Ne sana kalacak bu yalancı dünya, ne bana!
*****
Boğuluyoruz, nefes alamıyoruz, nefeslenemiyoruz bu isin, sisin içinde diyoruz, görün artık!
Elimizi uzatmışız, tutun artık!
Duyulmayan sesimiz olun, olun da duyun artık!
Çıkmaz çok, çıkmaz sokaklarda beyhude dolaşmanın getirdiği stres ve karamsarlık anlatılacak gibi değil!
“Dertleri zevk edindim, bende neşe ne arar” diyenlere döndük!
İstediğimiz birazcık nefes!
Şöyle derince bir “oh!” diyebilmek!
Çünkü biz, kendimizi dışarıya atsak, en kestirme yoldan geri evlerimize dönüyoruz. Evler de duvarlar üzerine-üzerine gelen insanlar olarak, soğuk havaya aldırmadan açıyoruz pencereyi!
Ne diye mi?
Nefes almak için!
Daral gelmiş çoğumuza, ne içerisi, ne dışarısı nefes aldırmıyor!
Virüs ve varyantları öyle…
Enflasyon öyle…
Faturalar öyle…
Zamlar öyle…
Neden böyle, niçin böyle?
*****
Bizim nefes almamız lazım! Hem de derin derin! En acil tarafından ve hemen!
Teker-teker gelseler her neyse, hepsi el birliği etmişler, nefesimizi kesmek üzere kavli karar eylemişler olarak geliyorlar üstümüze…
Biz nefes alamazsak…
Biz ayağa kalkamazsak…
Biz toparlanamazsak…
Her şey olduğu yerde çakılır kalır.
Biz kim miyiz?
Biz çiftçiyiz, biz köylüyüz, biz emekliyiz, biz memuruz, biz işini aşını kaybetmişleriz, bizi biliyorsunuz, onca sıkıntıyı, onca ceremeyi çekenleriz!
Artık bize benim çiftçim, benim memurum diye seslenen yok!
Benim güzel vatandaşlarım diyen yok!
Güvendiğimiz dağlara kar üstüne kar yağıyor!
Menderes yok, Demirel yok, Özal yok…
Bizi onlar gibi seven yok, düşünen yok!
*****
Neden mi nefes almamız lazım?
Halimiz virüs ve varyantlarının açmış olduğu tahribata benzedi.
Maddi ve manevi karantinalardan çıkamadık!
En hayati sektörlerimiz yoğun bakımda…
Bazıları entübe vaziyette…
Solunum cihazlarına bağlı yaşıyor!
Ne lazım?
Nefeslenmeleri…
Sanayinin, tarımın, hayvancılığın ve gıdanın kalp ritimleri bozuk!
Kalp yetmezliği deseniz var, çarpıntılar sürekli hale geldi, kalp krizleri üst üste!
Günübirlik çözümler yetmiyor!
Mesele belli! Çaresi belli!
Sektörler masa da! Üretici masada! Tüketici masa da! Aşını-işini kaybedenler masa da! Emekli masa da! Esnaf masa da!
Neşter vuran olmazsa, masada kalacak, ne varsa!
*****
Elektrik ve doğalgaz faturaları meselesi hâlâ çözülemedi. Bu faturaları ne esnaf ödeyebilir ne de vatandaş! Kışın ortasında insanlar bu faturaları ödeyemezlerse, elektrikte kesilir, doğalgaz da!
Nefesleneceğiz nefeslenmesine lakin; Kim daha fedakar konusu da gündemden düşecek gibi değil!
Öyle olunca da, ister istemez aklımıza rahmetli Orhan Veli geliyor.
Ne diyor Orhan Veli?
“Cep delik, cepken delik,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik!”
Meselenin özü de özeti de böyle işte…
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.