Adalet Daima
Adaletin sözlükteki manası hakka riayetkârlık, hak tanırlık, haklılık, doğruluk... Yani olgulara nesnel olarak yaklaşma, değerlendirme kabiliyeti. İlginç, kelime eksik kaldığında “adal” olduğunda doğru yoldan epey uzaklaşmış, kendine fena bir yol tutturmuş anlamı çıkıyor ortaya. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” hitabındaki doğruluk kavramı üzerine pekişmiş vurgu, kavramın hayatın büsbütün akışı içerisinde bağlayıcılığı üzerinde bizi düşünmeye sevk ediyor ve bittabi anlamıyla büsbütün örtüşen bir eylemi de lamı cimi yok, mazeretsiz zorunlu kılıyor. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in tek şu sözü: “Bizim düşmanlarımıza karşı tek bir borcumuz var: Adalet!” Yetmiyor, farkındayım.
Çağın idraki ve bu paralelde bir dönüşüm, ahlaken ve siyaseten geldiğimiz noktaya işaret eden, vaziyetimizi önümüze döken bir hüccet niteliğinde. Geçeni hazmetmeden, şimdinin tadını anlayamadan hızla değişiyor ne varsa. Biraz konfor biraz özgüven hadi biraz da heves katalım şuna, insana içinde bulunduğu baş döndürücü hızı unutturuverir. Baş dönmesi, çoğu zaman yarım kalan, hüsranla nihayet bulan havai bir mutluluğu ifade eder ve ancak bu hâlde de kalmayıp mide bulantısına dönüşür. Bulantı, artık devreye girmesi gereken öz savunmanın lüzumuna dikkat çeken bir alamet olmalıdır. Güncelin hızından kurtulup biraz durup düşünmek; olanı biteni kendimizdekiyle birlikte bir nebze anlayabilmek için... Sahiden bir bulantı hissetmiyor muyuz? Derdimizi fark edecek hazık bir dostumuz da mı yok?
Sosyal paylaşım sitelerinden birine ben de birçok kişi gibi üyeyim. Platformdan bana, ara sıra bir grup üye profilinin gösterildiği şu mealde bir eposta geliyor: Falanca Filancaları tanıyor musun? Her defasında ekrandaki görüntüye gözlerimi kısarak iyice bakıyorum ve öyle isimler görüyorum ki devamında şunu söylemek durumunda kalıyorum: Hayır, tanımıyorum. Maalesef bu kişiyi, artık tanıyamıyorum, diyorum. Beni de bir başkasına sorduğu âşikar bu bildirime o başkasının cevabının ne olabileceği düşüncesi, diğer sorunun yarattığı huzursuzluğu da bastıracak kasvette. Acaba bende mi tanınmayacak vaziyetteyim? Ne hâldeyim?
Evet, ahbaplık edilen muhitler de, ahbaplıklarımızın mahiyeti de tutumlarımız gibi değişiyor. Geçenlerde değer verdiğim bir insan, önemli bir sanat ve fikir adamı, sosyal mecrasından gündemi meşgul eden malum hadiselerde adı geçen hocaefendi için galibiyetin verdiği duyguyla bir teklifte bulunuyor: Ölüsü okyanusa atılsın! Bu bir yere kadar anlaşılabilir. İnsan itidalli olmayı tercih edebileceği gibi aksinde de karar kılabilir. Ancak devamında, ölüm ve zulmü cem eden böyle garip bir teklif karşısında takipçilerinden –aralarında dost var mıdır- sökün eden like’ları, tebrik ve alkışları görünce insan donup kalıyor.
Adalet, daima!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.