Atlara fısıldayan adam
13 yaşında tek kız çocuğu olan bir aile. 40’lı yaşlarda karı koca görünüşte mutlu bir hayatı vardır.
Bir gün ata binmesini iyi bilmeyen kız annesinin atını kaçırır. Kendince değişik alanlarda atı sürer, sonunda asfalt yola çıkar. Karşısına aniden çıkan arabadan korkan at şaha kalkar ve kızı düşürür. Arabanın çarpması ile değil atın şaha kalkması ile yaralanan kız bir bacağını kaybeder.
Hayatının henüz baharında bir bacağını kaybeden kız bunu kaldıramaz. Son derecede huysuz ve hırçın konumda hayata küser. Aile şaşkın ve çaresizdir. Bu arada sahibine son derece sadık at da huysuzlaşır, kimseyi yanına yaklaştırmaz.
İyi bir binici olan ve gelinen duruma çok üzülen anne hem atından ve hem de kızından olmuştur, onları kaybetme ile karşı karşıyadır. Kendi atından düşerek yaralanan kızına karşı anne kendini suçlu hisseder, kızının ve atının tedavisi için çareler aramaya başlar.
Bu arada çok uzak bir bölgede yaşayan ve atlardan çok iyi anlayan adamın şöhreti “ATLARA FISILDAYAN ADAM” olarak çevreye yayılmıştır.
Adam ülkenin ıssız köşelerinden birinde kardeşine ait çiftlikte yaşamaktadır. Son derece sakin ve mütevazı hayat süren adam duruşu ve konuşmalarıyla bırakın insanları hayvanlara da güven vermektedir. Ancak 50’li yaşlardaki bilgili ve görgülü adamın hayatında onu buraya getiren bazı gizemli olaylar vardır.
Geçmişte oldukça varlıklı ve sosyal hayatın içindeki adam çok sevdiği karısını kaybetmiş ve hayata küsmüştür. Karısının ölümünden sonra mutluluğu çiftlik hayatı içinde bulmuştur ve buradan ayrılmaya niyeti de yoktur. Kendini hayvan bakıcılığına, özellikle de atlara vermiştir. Öyle ki “atlarla fısıldayarak konuşur”. Bu yüzden ona Atlara Fısıldayan Adam denmektedir.
Kadın, kızını ve atını alır, adamın yanına gelir. At ve kızın kısa hayat hikâyesini ve aralarında geçen olayı öğrenen adam ilk olarak atı ele alır. At çok hırçın ve isyankârdır. Kimsenin binmesine müsaade etmediği gibi yanına dahi yaklaştırmaz. Adam sabırla atı her yönüyle inceler, onda bir sır vardır. At aslında kızı düşürmemiştir. Karşıdan gelen arabaya karşı kızı koruma güdüsüyle şaha kalkmıştır. At kendince kızı koruyamadığı için suçluluk hisseder. Hırçınlığın sebebi budur.
Adam sabırla at ile konuşur, konuşur, konuşur, nihayet onunla dost olur. Bu dostluktan sonra sıra kız ile atı barıştırmaya gelmiştir. Aslında at, kıza küsmemiş, bacağına kaybetmesine üzülmüştür. At da olsa suçluluk psikolojisi ile hırçındır. Adam at ile kızın arasına girer ve onları yüzleştirir.
Adam, at, kız ve anne uzun süre bir arada bulunurlar. Bu arada kadın ile adam arasındaki dostluk da ilerlemiştir. Önemli bir işe ve kariyere sahip kadın da tabii hayatın içinde kendini bulmuştur.
Nihayet at ile kız barışır, hırçınlıkları bırakır tekrar birbirlerine karşı yakınlaşırlar. Çünkü kız da kendisi ile yüzleşmiş, suçunu kabullenmiş, takma bacağı ile yürümeye de başlamıştır. Bunu gören at da sakinleşir.
Adam, at-kız ve anne arasında barış elçisi olmuş, bir olaya bağlı olarak bozulan dostlukları yeniden kazanmıştır. Sonunda anne kariyerli ve şaşalı hayatına dönmez; gerçek sevgiyi ve kendini atlara vermiş adamı tercih eder. Adam, kadın, kız ve at özel bir hayat için bir arada yaşamaya karar verirler.
Bu bir Robert Redford’un yönetmiş ve oynamış olduğu sinema filmi. Gerçek hayattan alınan bu filmden tüm insanlığın alacağı birçok ders var galiba. İnsanın insanla zor dost olduğu bu ortamda, atların sadakati insana ders olsun.
Bir Kızılderili atasözü “İyi cins ata hafif bir darbe, akıllı insana da ufak bir söz ya da işmar yeterlidir” der.
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.