“BABAN GİDERSE BAŞI DUMANLI DAĞIN GİDER!”
Merhum Şair Can Yücel “Baban Giderse” adlı şiirinde babalarımız için öyle güzel dizeler yazmış ki, yazıma bu şiirle başlamak istiyorum.
“Baban giderse; / Başı dumanlı dağın gider /Atan gider, sırtın gider / İki kapılı bu handa / Menzile erişen yolun gider.
“Baban giderse; / Darda yetişen elin gider / Aklın gider, canın gider /Şu dağlanmış yüreğinde/Çocuk kalan yanın gider.”
“Baban giderse; /Öpülecek elin gider, / Bayram gider…”
Herkesin baba olma hikayesi, o babalık heyecanını tattığı anlar bambaşkadır. Büyüklerimiz Rabbim bütün kullarına ana olmayı, baba olmayı nasip etsin inşallah derlerdi.
Dün babalar günüydü.
Babaların o ilk baba olma anları bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden.
Doğum sonrasında, eşinizin yanında sessizce uyuyan,
Ya da ağlayan kız olsun, erkek olsun, ilk çocuğunuzu gördüğünüz o anı unutabilir misiniz?
Baba oldun diyen yakınlarınızın size sarılışını, en yakınlarınızın sevinç gözyaşlarını bugün bile unutmanız mümkün mü?
Baba olma duygusunu yaşadığınız o ilk anda, o ilk dakikalarda neler yaşadınız?
Hüngür hüngür ağlayanlar! Sevincinden ne yapacağını bilemeyenler! Çocuklaşanlar! Ben şimdi baba mı oldum diye şaşkınlık geçirenler! Nutku tutulanlar!
Velhasıl, anlatılmaz, yaşanır bir duygu, sevgili okurlar!
Neden mi böyle olur babalar?
Çünkü, dünyanın en mutlu adamıdır, o küçücük bebeğin babası da ondan!
Nasıl mı?
Aradan aylar, günler geçtiğinde, sizi tanıyan, dönüp dönüp size bakan,
Minicik ellerini uzatan, daha sonra size gülücükler ve öpücükler gönderen, işe giderken arkanızdan el sallayan, gidiyor diye ağlayan, kucağınıza aldığınızda hemen susuveren,
O bebeğin babasısınız da ondan!
“OĞLUM, BABA OLDUN, BABA!”
Benim için baba olma heyecanını yaşadığım günler bundan yaklaşık 41 yıl öncesine uzanıyor!
Kelimelerin yetmediği, konuşamadığınız, iyiden iyiye duygusallaştığınız, gözlerinizin dolduğu o ilk anı bir hatırlayın! İşte o duygu var ya, o duygu… İşte onun adına baba olmak deniyor!
5 Ağustos 1979 Pazar günüydü. 1979 yılı Ramazan ayının da 11.günü. O tarihte İzmir’deyim. Sabah namazı sonrasında sancılanan eşimi İzmir Devlet Hastanesine, komşumuz rahmetli Güngör Ağabeyin arabasıyla götürmüştük.
Afyon –Dinar-Yeşilhüyük’te öğretmenken, rahmetli annemin de ısrarıyla, okullar tatil olur olmaz doğum için İzmir’e gelmiştik.
Hanımı doğum için aldılar. Ramazan mübarek gün. Nasıl haber alacağım bilmiyorum. Erkek hastabakıcılar, hizmetli arkadaşlarla az biraz sohbet ettim. Yüzde sekseni Afyon- Sandıklıdan olunca, durumu onlara anlattım.
Hemşerim merak etme dediler. Her saat başı hanımın durumuyla ilgili haber almaya başlamıştım.
En son aldığım haber, doğumun olduğu, hanımı ve çocuğumu görebileceğim oldu.
Sanıyorum, saat 13.30-14.00 arasıydı.
O merdivenleri, nasıl çıktım. Hanımın yattığı odayı nasıl buldum. İnanın hatırlamıyorum.
Hanımın yanında kundağa sarılmış küçük bir kız bebek yatıyordu.
O an baba olduğum andı.
Kızımı kucağıma aldım. Sessiz sakin uyuyordu.
İki kişilik dünyamıza üçüncü bir kişi gelmişti.
İzmir’de ki evimize anneme ve babama haber vermek için uçarcasına gittim. Rahmetli Babam boynuma sarıldı, rahmetli annem sarıldı bana ve başladı ağlamaya.
Bir yandan da, oğlum, baba oldun, baba diyordu…
BİZİ DAİMA DÜŞÜNEN, DAĞ GİBİ ADAMLAR VARDI ARKAMIZDA!
Bizim babalarımız, bizler için hiçbir fedakarlıktan kaçmadılar. Yeter ki sen oku, adam ol, ceketimi satar yine seni okuturum diyen babalardı, bizim babalarımız.
Çeşitli sebeplerle okuyamayan babalarımızın, ilk orta mektebe giden, ilk liseyi bitiren, ilk Üniversiteye adım atan, hatta sülalede ilk Üniversite bitiren çocukları olarak gurur vesileydik.
Benim oğlum şurada, şu mektebi bitirdi, şurada çalışıyor diye öyle tatlı anlatırlardı ki…
Onların hayallerini gerçekleştiren evlatlar olarak, onların iftihar sebebiydik.
Bizi okutmak için gerçekten çok zorlandılar.
Hele ki, Üniversitede çocuk okutmak çok masraflıydı.
Kitaplar pahalıydı. Üst-baş pahalıydı. Harçlık göndermek hiç kolay değildi!
Borç aldılar, borç buldular, bazı babalar ek işler yaptılar, çocuklarını gurbet ellerde boynu bükük bırakmadılar.
O babaların çocukları olarak, onları bazı konularda anlayabilmemiz zaman aldı.
Baba olmadan, evlat sahibi olmadan, babalarımızı ne yazık ki layık-ı veçhile anlayamadık
Hemen birçoğu sevgilerini belli edemediler. Onların babaları da öyleydi çünkü. Hatta babalarının yanında çocuklarını sevemeyen, kucağına alamayan arkadaşlarımız vardı.
Babalarımız sevgilerini belli etmeseler de, biz hep bilirdik ki, bizi daima düşünen, kol-kanat geren dağ gibi adamlar vardı arkamızda!
EVLADIN BABASINA HAKARET ETME HAKKI YOKTUR!
Ekranlarda ki programların birinde, babasına sen ne biçim babasın, sen benim babam falan değilsin, konuşturmayın şu adamı diye konuşan genç kız, bu adamla benim bu saatten sonra işim olmaz, baba ise babalığını bilsin diyen delikanlı, vicdanları sızlattı.
Evlatların evlatlığını, haddini, hududunu bilmediği, sevgi ve saygısını kaybettiği bu türden örnekler hem can sıkıcı, hem de alışagelmiş bir şey değil.
Evlat hiçbir şekilde hakkını ödeyemeyeceği babasına karşı bu şekilde hakaretlerde nasıl bulunur?
Evet, bir çok ailede bir takım geçimsizlikler olabilir. Olaylar ekranlara aksetmeden, çözülemezse de, mahkemeler ne güne duruyor? Babanın çaresizliği, hakaret eden çocuklarına karşı, ben sizin babanızım böyle konuşamazsınız sözleri, çocuklarının konuşturmayın şu adamı, o bizim babamız falan değil diye saldırmaları, program yapımcısını dahi çileden çıkardı.
Babalar her ne olursa olsun böyle bir hakareti hak etmiyorlar diye düşünüyorum.
BİZ BABALARIMIZDAN SEVGİ GÖRDÜK, ŞEFKAT GÖRDÜK!
Babalar günü duygusal bir gün. Babaların duygusallığını göstermediği, göstermek istemediği bir gün! Bizim babalarımız, ne vapur babası, ne de iskele! Adam gibi adam derler ya! Adamın hası derler ya…Babalarımızın her biri öyle babalardı!
Herkesin babasıyla ilgili özel hatıraları vardır. Bizim babalarımız ve annelerimizin bizler için yaptıkları mücadelenin her biri ayrı birer efsanedir.
Biz babalarımızdan sevgi gördük, şefkat gördük, merhamet gördük, anlayış gördük, destek gördük.
Düştüğümüz yerden bizi her defasında tutup kaldırdıklarını gördük.
Bizi uzaktan uzağa hep takip ettiklerini, nerde takılsak, nerde şaşırsak ellerinin ve gölgelerinin üzerimizden eksilmediğini gördük!
Baba evi nasıl bir evdir bilir misiniz?
Evlatlarına her daim ardına kadar açık kapı! Daima tüten ve yanan bir ocak ve ocağın başında evlatları için çarpan sevgi dolu bir yürek!
İşte biz ona baba diyoruz!
Rahmetli babam Vedat Sunat’ı toprağa vereli 26 yıl oldu. Sevgili kardeşim İsmail Hakkı Sunat’ı ise 16 yıl. Başta Şehit babalarımız olmak üzere, bütün babaların ve baba olmak için gün sayan baba adaylarının babalar günü kutlu olsun.
Ebediyete uğurladığımız bütün babalarımızın mekanları da cennet olsun inşallah!
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.